içimdeki SEN gibi…


ESMAÜL HÜSNA VE SIRLARI

Açıklama: Esma-ül Hüsna ile duaya başlayacağınız zaman önce 99 ismi şerifi bir okuyunuz
sonra 100 istiğfar ve 100 salatü selam getiriniz. Bir Fatiha, üç ihlas, bir Felak, bir
Nas süresi okuyup sevabını önce Efendimiz Hz.Muhammed (aleyhisselam) sonra
diğer peygamberlere sonra Ashab-ı kiram’a sonra altın sinsile meşayıhı kiram’a
hediye etmek lazımdır. Zira Allah dostlarının hatırına duaları kabul eder.

Hangi ismi şerifi okuyacaksanız ismin başına “ya” kelimesi getiriniz.
Mesela: Errahman ismi şerifini – ya Rahim şeklinde tesbih ediniz. Burada yazılan
ismi şerif ve dualar Kenzul ulumi-l mehki kitabından alınmıştır.

Hangi tesbihe başladıysanız o ismi şerifi 99 gün çekmeye gayret ediniz. Biiznillah
istek ve hacetleriniz kısa zamanda gerçekleşir. Dualar Allah’a edilir, duaları Allah
kabul eder. Bize düşen sebat ve gayrettir. Tevfik Allah’tandır.
” Allah’ın güzel isimleri vardır,
Onunla kendisine dua ediniz.”
(Araf 173)

İSMİ CELİL ANLAMI TESBİH ADEDİ TESBİH NİYETİ

Er- RAHMÂN Bütün Yaratılmışlar hakkında hayır ve merhameti tercih eden günde 298 Dünya ve Ahirette Allah’ın sevgilisi olmak

Er- RAHÎM Çok merhamet eden, büyük nimetler veren. günde 258 Maddi ve Manevi Rızıklar

El- MELİK Bütün Kainatın Tek Sahibi ve mutlak hükümdarı. günde 90 Emir sahibi olmak, maddi ve manevi güçlü olmak

El- KUDDÛS Hatadan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten pek uzak, pek temiz günde 170 Günahlardan kurtulmak ve kalp temizliği

Es- SELÂM Kullarını selamete çıkaran, Cennetteki bahtiyar kullarına selam veren günde 131 Korkulan herşeyden korunmak

El- MÜ’MİN Gönüllerde iman ışığı uyandıran, kendine sığınanları
koruyup rahatlatan günde 137 Kötü hastalıklara düşmemek

El- MÜHEYMİN Gözeten ve Koruyan günde 145 İnsanların düşüncelerini anlar
korunur

El- AZÎZ Mağlup edilmesi mümkün olmayan galip günde 94 Düşmanlara galip gelmek

El- CEBBÂR Eksikleri tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya müktedir olan günde 206 istek ve Arzuların olması için

El- MÜTEKEBBİR Her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren günde 662 İzzete ve refaha nail olmak

El- HALÎK Bütün varlığı, halleri ve hadiseleri, tayin ve tesbit eden
hepsini yoktan var eden günde 731 İşlerde üzüntüden ve sıkıntıdan kurtulmak

El- BÂRİ’ Eşyayı ve herşeyin vucüdunu
birbirine uygun halde yaratan günde 214 İşinde Başarılı olur, şöhret bulur

El- MUSAVVİR Tasvir eden, herşeye bir biçim ve özellik veren günde 336 Maksat ve merama ulaşmak için

El- ĞAFFÂR Mağrifeti pek çok günde 1281 Bağışlanmak ve günahlardan korunma

El- KAHHÂR Herşeye her istediğini
yapacak şekilde galip
ve hakim olan günde 306 Zalimleri kahretmek için

El- VEHHÂB Her türlü nimeti devamlı bağışlayan günde 14 Sıkıntısız borçsuz bir hayat için

Er- REZZÂK Yaratılmışlara faydanılacak şeyleri ihsan eden günde 308 Bol rızıklı ömür için

El- FETTÂH Her türlü zorlukları açan ve kolaylaştıran günde 489 Maddi manevi hayırlar için

El- ALÎM Her şeyi çok iyi bilen günde 150 ilim zenginliği için

El- KÂBID Sıkan, Daraltan günde 903 Zalimin zülmünden kurtulmak için

El- BÂSIT Açan, Genişleten günde 72 İşlerin büyümesi mal ve paranın bereketi

El- HÂFID Yukardan aşağıya indiren alçaltan günde 1481 Kötüden ve belalardan korunmak

Er- RÂFİ Yukarı kaldıran, yükselten günde 351 İnsanlar arasında ve işinde yükselmek için

El- MUİZ İzzet veren, ağırlayan günde 117 Fakir ve zelillikten kurtulmak

El- MÜZİL Zillete düşüren, hor ve hakir eden günde 770 Düşmanları zelil etmek için

Es- SEMİ’ Herşeyi iyi işiten günde 180 Duaların kabulu için

El- BASİR Her şeyi iyi gören günde 112 Acziyetin kalkması için

El- HAKEM Hükmeden, hakkı yerine getiren günde 68 Haklı davasını kazanması için

El- ADL Çok Adaletli günde 104 Adaletli olmak için

El- LÂTÎF En ince işlerin bütün
inceliklerini bilen, kullarına iyilikler ulaştıran günde 129 Dileklerin olması, kısmet ve rızık için

El- HABÎR Herşeyin iç yüzünden
gizli taraflarından haberdar günde 812 Hafıza ve idrakin genişlemesi için

El- HALÎM Suçlara karşı hemen ceza vermeyen
yumuşak davranan, süre veren günde 88 Ahlak ve hilim güzelliği için

El- AZİM Çok Azametli günde 1020 Sözünün tesirli ve sayırlı olmak için

El- ĞAFÛR Affı ve mağfireti pek çok günde 1286 Günahların affı, kötü ahlakı bırakmak

Eş- ŞEKÛR Kendi rızası için yapılan iyiliklere
daha fazlasıyla karşılık veren günde 526 Talihin açıklığı, bol rızık

El- ALİY Pek yüce, Pek yüksek günde 110 Zilleten kurtulmak ve ilim için

El- KEBİR En büyük, pek büyük günde 232 Hürmet görmek için

El- HAFIZ Yapılan işleri bütün tafsilatıyla tutan,
herşeyi belli bir vakte kadar bela afetten koruyan günde 998 Nefsinin ve malının korunması için

El- MUKÎT Her yaratılmışın gıdasını,
azığını veren günde 550 Muhtaç olunan şeyi kazanmak için

El- HASİB Herkesin hayatı boyunca yapıp
ettiği herşeyin hesabını bütün
detayları ile bilen günde 80 Herkese karşı alnı açık olmak

El- CELÎL Celalet ve Ululuk sahibi günde 5329 Bir zalimi zorbayı zelil etmek için

El- KERÎM Lütfü ve keremi çok geniş, çok bol günde 270 Bol rızık ve kolaylıklara nail olmak

Er-RAKÎB Bütün varlığı gözeten bütün işleri murakabe eden günde 312 Her işte Allah’ın koruması altında olmak için

El- MUCİB Kendisine dua edenlerin isteklerini veren günde 3025 Duaların kabul olunması için

El- VASİ’ İlmi, rahmeti, kudreti, af ve mağfireti geniş, müsaadekar günde 137 Ömür uzunluğu, rızık ve sıhhat genişliği için

El- HAKÎM Bütün emirleri ve bütün işleri hikmetli günde 6084 İlim ve hikmet sahibi olmak için

El- VEDÛD Kullarını çok seven, sevilmeye gerçekten layık olan günde 400 Herkesin sevgisini kazanmak

El- MECÎD Şanı büyük ve yüksek günde 3249 İzzet ve şerefin artması için

El-BÂİS Ölüleri diriltip kabirlerinden çıkaran günde 573 Kuvvetli irade ve alacaklarını almak için

Eş- ŞEHÎD Bütün zamanlarda ve her yerde hazır ve nazır günde 319 Şehid olmak, heybetli olmak için

El- HAK Varlığı hiç değişmeden duran günde 108 İmanda, ibadette sabit olup, imanlı ölmek

El- VEKÎL Kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştıran günde 66 Allah’tan her türlü yardımı görmek için

El- KAVİY Pek Güçlü günde 116 Kansızlık ve vücudun güçlü olması için

El- METÎN Çok Sağlam günde 500 Maddi ve manevi sağlam olmak için

El- VELİY Sevdiği kullarının dostu günde 2116 Her işinde Allah’ın yardımı için

El- HAMİD Ancak kendisine hamdedilen, bütün varlığın diliyle yegane övülen günde 3844 Kazancın genişlemesi

El- MUHSÎ Sonsuzda olsa tek tek
herşeyin sayısını bilen günde 148 Zekanın kuvvetli olması

El- MÛBDÎ Bütün varlıkları örneksiz ve maddesiz olarak ilk baştan yaratan günde 57 Her işte muvaffak olmak için

El- MUÎD Varlıkları yok ettikten sonra tekrar yaratan günde 124 Elden kaçanı geriye kazanmak için

El- MUHYÎ Can bağışlayan, hayat ve sağlık veren günde 68 İşlerin başarılı olması için

El- MÜMÎT Canlı bir mahlukun ölümünü yaratan günde 490 Harama bakmamak, kötülükten vazgeçmek

El- HAY Diri, herşeyi bilen, herşeye gücü yeten günde 324 Sözü tesirli ve herkesten tazim görür

El- KAYYÛM Gökleri ve yeri, herşeyi tutan günde 156 Allah’ın izniyle her istekleri olur

El- VÂCİD İstediğini istediği anda bulan günde 196 Kaybedilen şeyi bulmak

El- MÂCÎD Kadr ve şanı büyük, kerem ve iyilikleri pek çok günde 48 Kazancın bolluğu için

El- VAHİD Zatında, sıfatlarında, işlerinde, hükümlerinde, isimlerinde asla ortağı ve benzeri olmayan TEK günde 3669 İstediği olur, kalbi uyanır, aklı nur

Es- SAMED İhtiyaçları ve sıkıntıları gideren tek merci günde 134 Hiç kimseye muhtaç olmamak

El- KÂDİR İstediğini istediği gibi yapmaya gücü yeten günde 305 İstediğini yapmaya gücü yetirmek

El- MUKTEDİR Kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunan günde 744 Her işte başarılı olmak

El- MUKADDİM İstediğini ileri geçiren, öne alan günde 184 Daima yükselmek için

El- MUAHHİR İstediğini geri koyan, arkaya bırakan günde 847 Kötü birinin uzaklaştırılması için

El- EVVEL İLK günde 37 Her hayır işinde birinci olmak için

El- AHİR SON günde 801 Ömür uzunluğu için

Ez- ZÂHİR Herşeyde görünen aşikar günde1106 Her meselenin zuhuru için

El- BÂTIN Herşeyden gizli günde 62 Nefsi mutmain ve kalbi geniş olması için

El- VÂLİ Kainatı ve her an olup biten herşeyi tedbir ve idare eden günde 47 Sözünün tesirli insanların sevmesi için

El- MÜTEÂLÎ Aklım mümkün gördüğü herşeyden, her hal ve tavırdan daha yüce günde 551 Devletten istediğini elde etmek için

El- BERR Kulları için daima kolaylık ve rahatlık isteyen, iyiliği çok günde 202 Herhalde iyilik bulmak için

Et- TEVVÂB Tevbeleri kabul edip, günahları bağışlayan günde 409 Tövbelerin kabulu için

El- MÜNTEKIM Suçları adaleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran günde 630 Zülüm ve fenalıktan korunmak

El- AFÜV Çok affeden günde 156 Rızık bolluğu
Kalp huzuru

Er- RAÛF Çok lütüfkar
Çok esirgeyen günde 287 Hiçbir varlıktan zarar görmez

MALİKÜ-L MÜLK Mülkün ebedi sahibi günde 212 mal ve kazanca zarar gelmez

Zül Celâl-i Ve’l İkrâm Hem büyüklük sahibi
hem fazl-i kerem sahibi günde 1100 işlerin kolaylığı için

El- MUKSIT Bütün işlerini denk ve
birbirine uygun yerli yerinde yapan günde 209 Eşler arasını düzeltmek için

El- CÂMİ’ İstediğini istediği zaman
istediği yerde toplayan günde 114 Küsleri barıştırmak için

El- GANİY Çok zengin ve herşeyden müstağni günde 1060 Büyük servet ve geniş rızık

El- MUĞNİ İstediğini zengin eden günde 1100 Geçim genişliği bol rızık

El- MÂNİ’ Birşeyin meydana gelmesine izin vermeyen günde 161 Kaza beladan uzak olmak için

Ed- DÂRR Elem ve zarar verecek şeyleri yaratan günde 1001 Zararlı kişinin kahrı için

En- NÂFİ’ Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan günde 201 Hastalıktan uzak olur
hastaysa şifa bulur

En- NÛR Alemleri nurlandıran, istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran günde 256 doğruyu yanlışı görmek ve kalp nurluğu için

El- HÂDÎ Hidayet veren, istediği kulunu muradına erdiren günde 400 çocukların itaatkar olması için

El- BEDİ’ Örneksiz, benzersiz, hayret verici alemler yaratan günde 86 Allah’ın yardımına nail olmak için

El- BÂKÎ Varlığının sonu olmayan günde 113 Ömrün uzunluğu, sıhhatin iyiliği için

El- VÂRİS Varlığı devam eden, servetlerin hakiki sahibi günde 707 Uzun ömür, bol mal, bol rızık ve şeref

Er- REŞÎD Bütün işleri ezeli takdirine göre yürütüp, dosdoğru bir nizam ve hikmet üzere sonucuna ulaştıran günde 514 İçki ve zinadan kurtulmak ve güzel ahlak için

Es- SÂBÛR Çok sabırlı günde 298 Başladığı işi kolay bitirmek için

alıntı.

Comments on: "Esma-ül Hüsna ve Sırları" (64)

  1. namaz yoksa boşuna zikir çekmeyin…

    • sen çok biliyosun ya çünkü

    • dua_hayattır said:

      Allahın rahmeti sonsuzdur o affedecidir merhametlidir dua edeni ona sığınanı sever Belki çektiği zikirler ALLAH katında rahmete sebep olup namaz kılmasına sebep olacak nerden biliyorsun ALLAh için yapılacak bir ibadeti nasıl engellersin bunu sadece ALLAh bilir burda insanları yalnış bilgilendiriyorsun

  2. allah dualarınızı kabul etsin allahın isimleri esmaül hüsna sabah namazında sesli olarak okursanız çok makbuldür

  3. Esmaul husna ve sırları önsözünde ayet Numarası, hatalı araf suresi 173 degil doğrusu 180. Ayet. Allah In güzel isimleri vardır, onunla ona dua ediniz.

  4. çok güzel ama keşke ilhi meldlisde olsydı tamamı

  5. 99gun boyunca her zikirden once istigfar selam ve dualari okuyacakmiyiz peki

  6. Ehad ismi yok

  7. gs store edanur said:

    allah bunları yazanların ne muradı varsa versin çok ama çok teşekkürler

  8. Bismillahirrahmanirrahim said:

    Allah Razı Olsun, bu arada benim çok önemli bir sınavım var o sınavın kazanmak benim için çok önemli Allah rızası için dua ederseniz sevinirim 🙂

  9. farklı günlerde farrklı rakamlarla okunması gerektigi söyleniyor bu konuda da yardımcı olursanız sevinirim..

  10. ya bir şey sorucam Esma ül Hüsna çekerken Allahın ismi şerifleri ve salavat ile istiğfar 99 gün boyunca başlarken çekilecekmi yoksa ilk çektikten sonra diğer günler sadece esmayımı okuyacağız misal ( el-kuddüs) esması bilgi verebilirseniz sevinirim

  11. ya ben şimdi siteme 🙂 zikir sayısıyla esma’ül hüsnayı koyuyordum 😀 sen benim fikrimi çalmışşın neyseee ALLAH kabul etsin güzel paylaşım benim siteden de okuyun 😛 sevabı paylaşalım

  12. selamün aleyküm arkadaşlar yalnış bilgi veriyorsun allahın isimlerini tam yazmış sadece allah isminin anlamını yazmamış 98 ismin anlamını yazmış umarım yardımcı olabilmişimdir.ALLAH’A EMANET OLUN.

    • Kardeş asıl sen yanlış biliyorsun ALLAH isminin hiçbir dilde tercümesi yoktur.

  13. El- bari sıfatını yanlış yorumlamışsınız. şan bulur demişsiniz. şanı allah katında artar dünya makamında değil.öyle olsaydı şayet bunca evliyalarımız şandan şöhretten bu derece kaçmaz idi. üstünlük sadece takvadadır..

    • Peki sen haklısın diyelim öyleyse neden duaya başlamadan önce allah’ ın sevdiği kullarına hürmeten onların isimlerini anın sonra da duaya başlayın deniliyor?

  14. Selamün Aleyküm arkadaşlar. Esma-ül Hüsna üzerine Allah rızası için ücretsiz bir program yazdım. Bu programda hem yüce Rabbimizin isimleri ve anlamları, havas ve esrarları, okuma adetleri ve okuma zaman tablosu mevcuttur. Ayrıca programda zikir amaçlı bir de sayaç mevcuttur. indirmek isteyenler için : http://www.erginkaya.com\indir.html Rabbim tüm dua ve zikirlerinizi kabul etsin.

  15. Buraya ekleyene Allah razı olsun.

  16. ya şafi ismini yazmamışsınız.şifa veren demektir.

  17. yani tek kelimeyle süper biz ne kadar acizmişiz habermz yok=(

  18. ben copy paste yaptim allah isminide ekledim 98 oldu galiba ya safi yok bi bakarmisiniz

  19. çok özür dilerim yukarda numaralanmadığından farketmedim aşağıda 99 tamamdır 🙂 teşekkürler..

  20. gülsen said:

    Ben 98 tane saydım 99 uncu ismi göremedim rica etsem onuda ekler misiniz?

  21. gülsen said:

    Allah razı olsun ekleyen arkadaştan…

  22. Esma-i Hüsna (Esama’ül-Hüsna, Allahın 99 Güzel İsmi) İle Zikir Yapmanın Faziletleri
    Allah’ın (c.c.) doksan dokuz güzel ismini ezberleme isteği bende ilk kez üniversite yıllarında uyandı. O zamanlar Kuran-ı Kerim’i yanımdan hiç ayırmazdım. Devamlı okurdum. Ders çalışma aralarında da okur, kendimi bu yolla da dinlendirirdim. Ayetlerin içinde ve sonunda geçen Allah’ın (c.c.) güzel isimleri çok dikkatimi çekerdi. Surelerin ve ayetlerin özetlerinin, daha doğrusu tek kelimeye indirgenmiş biçimlerinin bu güzel isimlerde gizli olduğunu görürdüm. Kuran-ı Kerim’in sırrının bu güzel isimlerde olduğunu düşünürdüm. Allah’ın (c.c.) güzel isimleri ile ilgili şu hadis-i şerif de o zaman ilgimi çekmişti: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları sayarsa cennete girer.” Bu hadis-i şerif uyarınca ben de peygamberimizin müjdesine nail olanlardan olmak istedim. Bir arkadaşımdan hemen bu güzel isimleri bana bir kâğıda yazıp vermesini rica ettim. Dediğimi yaptı. Ama ezberim kuvvetli olmasına rağmen bir türlü bu güzel isimleri hafızama tam olarak yerleştiremedim. Bir süre sonra bunları ezberleme hevesi de bende söndü. Aradan on üç yıl geçtikten sonra bu arzu bende yeniden uyandı. Herhalde tövbe ve zikir nimetine erdiğimden olacak, bu sefer bu güzel isimleri çok kısa bir zamanda hemen ezberledim.
    Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini sabah namazını kıldıktan sonra tespihle ezberden hızlı bir biçimde sayıyorum. Eğer yanlışlık yaparsam -her otuz üçe geldiğimde hangi isme ulaşmam gerektiğiyle bunu biliyorum- ilgili otuz üçün başında birkaç kez “estağfurullah” diyerek yeniden çekiyorum. Yanılma çok ender oluyor. Sonra bu nimeti bana verdiği için aynı hızla doksan dokuz kere “elhamdülillah” diyerek tespihi tamamlıyorum. Sayma işi bir iki dakika bile sürmüyor. Tabii bu sırada her güzel ismin anlamını bilerek çekiyorum, ama üzerlerinde düşünmek olanağı bulamıyorum. Yalnız bu sayede yaşamımda her varlık, olay ve olguda Allah’ın (c.c.) güzel isimleri üzerinde düşünmek gibi bir alışkanlık, daha doğrusu bir yaşam biçimi kazandım. Bu da imanımı her gün daha da güçlendirmektedir. Allah’ı (c.c.) ezberlediğim bu güzel isimler sayesinde daha iyi tanıdığımı, tanıyacağımı düşünmekteyim.
    Hadis-i şerifin müjdesine ahirette eremesem bile Allah’ın (c.c.) bu güzel isimlerini ezberlemekle dünyada iken bile çok şey kazandığımı, kazanacağımı sezmekteyim. Bunun yaşamımın daha erken bir evresinde gerçekleşmediğine her zaman hayıflanmaktayım. Çünkü Allah’ı (c.c.) tanımak, imanın yakinleşmesini gerçekleştirmektedir. İman ise, kalbe huzur ve mutluluk vermektedir. Dünyayı, yaşamı Allah’ın (c.c.) rızası doğrultusunda anlamamızı ve anlamlandırmamızı sağlamaktadır. İbadetlerdeki şevki artırmaktadır. İbadetleri nefse ağır gelen bir yük olmaktan çıkarmaktadır.
    Allah’ın (c.c.) her bir güzel ismi O’nun bir sıfatını temsil etmektedir. Mümine yakışan şey Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmaktır. Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmak da O’nun güzel isimlerini tanıyıp gereğini yerine getirmekle olur. Bu açıdan her bir güzel ismin kulda oluşmasını amaçladığı güzel bir huy, ideal bir ahlak söz konusudur. Buna göre kimi güzel isimler nefsimizi terbiye etmeyi sağlamakta; kimisi de eksik, yanlış Allah (c.c.) inancımızı düzeltmekte, Allah’ı (c.c.) yüceltmektedir.
    Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini ezberleyip her gün sabah namazından sonra saymaya başladıktan ve her birinin anlamını öğrenip üzerinde düşündükten sonra konuyla ilgili müjde içeren hadis-i şerifin Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp yüceltmeyi ve Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmayı amaçladığını düşünmeye başladım. Kuşkusuz ebedi cennetin o kadar ucuz olmadığını herkes bilir. Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini ezberlemek, saymak, onların anlamlarını bilmek, üzerinde düşünmek de güzel işlerdir. Bir çalışmadır. Allah (c.c.) en ufak bir emeği bile boşa çıkarmaz. Karşılığını kat kat fazlasıyla verir. Ama bu güzel işlerin ötesinde bu güzel isimlerin anlamlarının gereğini yapmak, yani Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp elinden geldiğince tazim etmek ve O’nun ahlakıyla ahlaklanmak çok daha büyük bir iştir. Yaratılış amacına ulaştıracak bir çabadır.
    Maalesef insanoğlu çıkarsız bir işe pek sarılmıyor. Havas (Seçkin kimselerin) ilmi adı altında Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini açıkladığını iddia eden pek çok eserde bu konu çok farklı bir bakış açısı ile işlenmektedir. O tür kitaplarda Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp yüceltme, O’nun ahlakıyla ahlaklanma gibi bir amaç yerine her bir güzel ismin genellikle insana dünyada neler kazandıracağı üzerinde durulmuştur. Bu tür kitaplarda her güzel ismin hangi gün ve saatte ne kadar çekileceği, bununla da ne yararlar elde edileceği anlatılmaktadır. Kuşkusuz zikir bir ibadettir ve her insanın ibadette gözettiği amaç birbirinden farklıdır. Kimisi cehennem korkusuyla, kimisi cennet arzusuyla, kimisi de Allah (c.c.) rızası için ibadet eder. Bunlar içinde en makbulü Allah (c.c.) rızasıdır. Ama ilgili kitaplarda Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini zikirle dünyevi bazı istekler de söz konusu edilmektedir. Örneğin, el-Muğnî güzel ismini şu günde şu kadar çeken kimseye Allah (c.c.) büyük bir zenginlik verir, denmektedir. Bir Müslüman düşünün ki Allah’ı (c.c.) kendisine zenginlik vermesi için zikrediyor, yani dilinde Allah’ın (c.c.) güzel bir ismi olduğu halde gönlünde dünyalık arzusuyla Allah’a (c.c.) yaklaşmaya çalışıyor. Bu gerçekten iğrenç bir şeydir. Hele hele bu güzel isimleri arasının bozulduğu Müslüman kardeşinin başına bela ve musibet gelmesini sağlamak veya ölümünü gerçekleştirmek amacıyla zikredenlere ne demeli acaba? Şu ayet-i kerimede bu gibi kimseler çok şiddetli bir biçimde uyarılmaktadır: “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na en güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır (Araf suresi, ayet 180).”
    Kuşkusuz dualarda ahiret olduğu kadar dünyevi her ihtiyacımızı da Allah’tan (c.c.) isteyebiliriz. Bu açıdan Allah’tan (c.c.) zenginlik de istenir. Bu sayede zenginliği verenin Allah (c.c.) olduğu da bilinmiş olur. Ama bu çeşit bir zenginlik istenirken halisane bir niyetle Allah’ın (c.c.) dini ve rızası da gözetilir. Hakkında hayırlı ise nasip olması istenir. Yine bu dualar öncesinde Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini zikretmek duanın kabul edilmesine de bir vesiledir. Ama dinin ruhu ve gayesi ahirettir. Ahirete yönelik bir hayır içermeyen dünyalığın olmaması, olmasından daha iyidir. Yüce Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz. (Şûrâ suresi, ayet 20).”
    Havas bilginlerinin Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini çekileceği gün, saat ve sayı ile sınırlamalarının Kuran-ı Kerim’deki ve hadis-i şeriflerdeki delillerini bulamadım. Gerçi namaz sonunda okunan tespihlerin 33’er adetle sınırlanması, bir kısım hacetler ve faziletler için bazı surelerin adetlerle belirtilmesi itiraz için sünnetten delil olarak hemen akla gelebilir. Ama konumuz olan ebced hesapları ile Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini belli bir sayıda zikir için Kuran-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde bilgi mevcut değildir. Kuşkusuz pek çok İslam âliminin ve mutasavvıfın beyanları, bu konuda sundukları iddialar ve örnekler ile anlaşılmaktadır ebced hesapları ile her bir güzel ismin zikir sayısı arasında bir uyum, uygunluk söz konusudur. Kuşkusuz Allah (c.c.) ezeli ilmiyle bunu bilmekteydi ve ebced hesapları ile her bir güzel ismin zikir sayısı arasındaki söz konusu uyumu ve uygunluğu da gözetmişti. Yine dinde kutsal, faziletli sayılan gün ve geceler de bulunmaktadır. Her bir güzel ismin haftanın bir gününde ve belli bir saatinde çekilmesinin daha bir yararlı ve faziletli olduğuna dair düşünceler de bir tarafa atılacak cinsten değildir. Ama tüm bunlara rağmen zikir haddizatında çok samimi bir ibadettir. İçten gelen bir duyguyla yapılır. Onu gün, saat ve sayı ile sınırlamak doğasına uygun düşmez. Nitekim Allah (c.c.) da kutsal kitabında bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler, Allah’ı çok zikredin (Ahzab suresi, ayet 41).”
    Yine de kendisine Allah’ın güzel isimlerini ebced hesabına göre vird edinenler hayatlarına bir alışkanlığı koyma açısından bir rahatlık ve kolaylık yaşarlar. Bu açıdan ebced hesabına göre Allah’ın güzel isimlerini çekmek güzel bir alışkanlıktır, virddir. Biz de bu açıdan aşağıdaki tabloda Allah’ın güzel isimlerinin kısaca açıklamasını verdikten sonra yanlarına ebced değerlerini de verdik. Dileyen kişiler hayatları, istekleri için uygun gördükleri Allah’ın güzel isimlerini bu ebced hesaplarına göre vird edinebilirler.
    İnsanın tek başına yalnız havas bilgileri ile zikre yönelmesi beraberinde büyük itikadi yanlışlıklar ve sapmalar da getirebilecektir. Zikir ehil birisinin, mürşid-i kamilin rehberliğinde çekilmedikçe insana yarar kadar zarar da verebilir. Tabii bu sözünü ettiğimiz şey, laza-i Celal (Allah), kelime-i tevhit gibi zikirleri çokça çekme ile ilgilidir. Yoksa esma-i Hüsna için geçerli değildir. Ama yine de esma-i hüsnada da ihtiyatlı olmak lazımdır. En azından tasavvuf kültürünü hazmetmek gerekir. Tasavvuf kültürünün de temelini her an tövbe ve istiğfar halinde olma, nefisle mücadele etme ve Allah rızasını amaç olarak görme oluşturur. Çünkü şeytan hiçbir fırsatı kaçırmaz. Kılavuzsuz yola çıkanları çeşitli tehlikeler bekleyebilir. Örneğin yaptığı zikirle dualarının kabul edildiğini gören birisi istidraca düşebilir. Hem benliği güçlenip kendisinde olmayan çeşitli büyüklükler görebilir, kibire ve ucuba kapılabilir. Çünkü zikrin neticesi birtakım haller yaşamaya başlayacaktır. Bunların bazısı Rahmani bazısı da şeytanidir. Bunları birbirinden ayırması imkânsızdır. Birbirlerine çok benzerler. Farkına varmadan şeytanın oyuncağı olabilir. Bunlar da insanı ebedi helake, pişmanlığa götürmeye yeter. Ayrıca vesveseye de düşebilir. Hele içinde bulunduğumuz çağda insanlar gerekli dini ve itikadi bilgilerden bile yoksunken onların ellerine verilecek böyle bir havas bilgisi Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinin gereği ve amacı dışında zikredilmesine yol açacaktır. Onun için zikir yoluna gireceklerin bir mürşid-i kamilin himayesine girmesi en doğru yoldur. Nefis tezkiye olmadıkça zikir, özellikle esma-i hüsna zikri ona yarardan ziyade zarar verecektir. Çünkü böyle bir kişi Allah’ın güzel isimlerine hep nefis hesabıyla bakacaktır. Bu da onu manevi olarak zarara sokacaktır. Hâlbuki esma-i hüsna zikrini çekmenin temel amacı Allah’ı övüp yüceltme ve O’nun güzel ahlakıyla ahlaklanmadır. O’nun rızası dışında her şey nefis hesabınadır. Allah’ın rızası dışında kendisine bir hedef çizen ve bu konuda esma-i hünsadan umut bekleyen kişi ise yoldan çıkmıştır. Nefis ve şeytan onu aldatmıştır. Allah bu durumlara düşmekten bizleri korusun. Evet şu ayet-i kerime bu kişilere hitap etmektedir: “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na en güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır (Araf suresi, ayet 180).”
    Kalp saniyede halden hale girer. Değişkendir. Onu bir noktada tutmak zordur. Hele zikir sırasında bu daha çok olur. Nefis ve şeytan vesveseleri ile kalbi bulandırırlar, zikri dünyevi bir amaç haline dönüştürebilirler. O yüzden Nakşibendiler, lafza- Celal zikrini her tespih devredişinde (100 adetten sonra) ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allahım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır.)’ demektedirler. Böylece sapmış, sapacak, dönek, renkten renge giren, girecek olan kalbe rotasını gösterirler. Kalp bu rotadan saptı mı zikir yarar değil insana zarar vermeye başlar. Bu durum esma-i hüsna zikrinde daha çok kendisini gösterir. Yani kalp esma-i hüsna zikrinde rotasını şaşırmaya daha müsaittir. Esma-i hüsna zikrini çekerken kalp O’nun rızası dışında başka yerlere takılabilir. Onu uyarmak ve doğru yola sevk etmek gerekir. Onun için esma-i hüsna zikri çekerken ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allahım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır.)’ sözünü en azından başta ve sonda birer kere de olsa söylemek ve bu konuda kalbi uyarmak gerekir. Daha çok söylemek daha büyük yararlar sağlar.
    Birgün Azerbaycan Bakü’de bir dükkanda alışveriş yaparken üst kattaki evinden merdivenlerden inen hanımının geniş bir tabakta tespih olduğu halde dükkan sahibi beyine sunduğunu gördüm. Zikrini tamamladıktan sonra dükkan sahibine namaz kılıp kılmadığını sordum. Namaz kılmadığını söyledi. Ama kendi ismine uygun olan Allah’ın (c.c.) bir güzel ismini her gün belli bir zamanda belli bir miktarda çektiğini belirtti. Bu sayede bir marifete kavuştuğunu iddia ediyordu. Pek çok kişi ilgili marifet için onu ocak bellemişlerdi. Kapısına geliyordu. Bu işten para da kazanıyordu. Kendisini evliya sanıyordu. Allah (c.c.) bir kulunu nasıl da şaşırtmıştı? O zaman bunun dinde bir dünyevileşme yolu olduğunu düşündüm. Yahudiler de dinlerini benzer bir yolla dünyevileştirmişlerdi. Ahireti unutmuşlardı. Sonra bu işin Azerbaycan’daki yaygınlığını gördüğümde daha da şaşırdım. İnsanların Allah’a (c.c.) sadece dünyevi bir amaç için yönelmeleri beni daha sonra dehşete sürükledi. Çünkü Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini nefsi ve dünyevi arzuları istikametinde kullanan pek çok insanın istidraclarına da tanık oldum. Onlardaki bu yanlışı görünce içimde doğru olanı yapmak ve bu gibilerin şerlerinden Allah’a (c.c.) sığınmak ihtiyacı belirdi. Hayrı da şerri de yaratan Allah’tır. Allah (c.c.) kendisine sığınanları da elbette şerlerden koruyandır. Bunun üzerine hayatımda ikinci kez içimde Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini saymak, ezberlemek, onların anlamlarını öğrenip üzerinde düşünmek isteği başladı. Çok şükür bunlar da gerçekleşti. Artık aradan yedi yılı aşkın bir zaman geçmiş bulunmaktadır. Şimdi şu gerçeği derinden anladım ki, zikirde amaç Allah (c.c.) rızasıdır. Zikir, bir ilan-ı aşktır. Allah’a (c.c.) kalple, yani aşkla yönelmedir. Allah’ın (c.c.) güzel isimleri ile amaçlanan şey de doğru bir Allah (c.c.) bilgisi ve itikadı edinip Allah’ı (c.c.) övüp yüceltmek ve nefsin kusurlarını görüp düzelterek Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmaktır.
    Havas ilimlerinde insanın isminin anlamı veya ebced değeriyle Allah’ın (c.c.) güzel isimleri arasında ilgi kurulması ve uygun düşen güzel isim ile zikrin tavsiye edilmesi, bir hak temele dayanıyor olabilir. Gerçekten insan isimleri Allah (c.c.) katında ezelden bilinmekteydi. İnsan isimleri ile karakterler arasındaki ilgi Batı’da da pek çok bilginin ve araştırıcının da dikkatini çekmiştir. Bu konuda pek çok kuram ortaya atılmış ve kitap kaleme alınmıştır. Peygamberimiz de bir hadis-i şeriflerinde evladına iyi bir isim takmayı babanın temel görevleri arasında saymıştır. Allah (c.c.), isminin anlamına sahip çıkan, isminin anlamının içerdiği fazilete, iyiliğe, güzelliğe yönelen ve bunun için de ismini güzel niyetiyle, amelleriyle, dualarıyla, zikriyle Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden uygun olanının gölgesine yaklaştıran kişiye elbette güzel ismine yaraşır ilahi lütuflarda bulunacaktır. Ama bunda da yine Allah (c.c.) rızası gözetilmelidir. Bunu dünyevileştirmek, ticarete dönüştürmek dinden sapmadır. Nefsin ve şeytanın oyuncağı olmaya bir davetiyedir. Onun için bu da çok tehlikeli bir yoldur. Bir yol göstericiyi, ehil birisini, Mürşid-i kâmili gerektirir.
    Allah’ın (c.c.) sayıya sığmayacak kadar güzel isimleri vardır. Kuran-ı Kerim’de bu anlama gelebilecek olan ayet-i kerime şudur: “De ki Rabb’imin kelimelerini yazmak için deniz mürekkep olsa hatta onun bir misli daha takviye edilse bunlar tükenir de Rabb’imin kelimeleri bitmez (Kehf suresi, ayet 109).”
    Nasıl bir insanı ismiyle ve unvanıyla tanırsak Allah’ı (c.c.) da ancak sıfat ve güzel isimleri ile tanıyabiliriz. Yalnız bir insanın isminin anlamıyla kişiliği, davranışları, ahlakı, dünya görüşü uyuşmayabilir. Örneğin bir kişinin adı Muhsin (iyilik yapan) olabilir de herkes ondan kötülük görebilir. Ama Allah (c.c.) için böyle bir şey söz konusu olamaz. Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinde söz konusu olan anlam ile biz Allah’ı (c.c.) daha yakından tanımak olanağına erişiriz.
    Allah’ın (c.c.) zatını düşünmek doğru değildir. Nitekim bu bir hadis-i şerifle de yasaklanmıştır. Ama O’nun varlık, olay ve olgular üzerinde görülen sıfatları ve güzel isimleri üzerinde düşünebiliriz. Tabii burada “Allah’ın (c.c.) zatını düşünmek” ile kastedilen anlam, O’na insana özgü nitelik ve nicelik yakıştırmaktır. Yoksa insanın kendisini Allah’ın (c.c.) zatı karşısında olduğunu hissetmesi, düşünmesi murakabe adı verilen büyük bir ibadettir.
    Bütün evren, yeryüzü, canlı ve cansız varlıklar, Allah’ın (c.c.) sıfatlarına ve güzel isimlerine tercümanlık yapmaktadırlar. Allah’ı (c.c.) bizlere anlatmak için yaratılmışlardır. Hadisi-i şerifte yetmiş yıllık ibadete denk olarak gösterilen tefekkürün zirvesi de yaratılmış olan şeylerde Allah’ın (c.c.) sıfat ve güzel isimlerini görüp üzerinde düşünmektir.
    İnsan yeryüzünde Allah’ın (c.c.) halifesi olmak üzere yaratılmıştır. Allah’ın (c.c.) halifesi olmak demek, Allah’ı (c.c.) yeryüzünde esma-ül hüsnası ile temsil etmektir. Nitekim Kuran-ı Kerim’de (Bakara Suresi, 30-38) Allah (c.c.) ilk insan olan Hz. Adem Aleyhisselâmla ilgili olarak bu konu üzerinde durup yeryüzünde bir halife yaratacağını belirtmiştir. Ama melekler insanın yaratılış hikmetini kavrayamayarak Allah’ın (c.c.) bu kararına itirazda bulunmuşlardır.
    Melekler Allah’ın (c.c.) bütün güzel isimlerini temsil edemiyorlardı. Bu yüzden Allah’ı (c.c.) gereği şekilde tanımıyorlardı. Örneğin onlar Allah’ın et-Tevvâb (Tövbeleri kabul eden) güzel ismini bilmiyorlardı. Çünkü günah işleyemiyorlardı. Dolayısı ile el-Gafûr (Günahları bağışlayan), el-Gaffâr (Günahları çokca bağışlayan), el-Afüvv (Günahları tamamen affeden) gibi günahları bağışlamayı, günahlardan temizlemeyi karşılayan Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden de habersizdiler. Yine yeme içme nedir bilmeyen bu varlıklar er-Rezzâk (Rızık veren) güzel isminden de habersizdiler. Ayrıca Allah’ın (c.c.) hastaları iyileştirdiği eş-Şâfi (Hastalara şifa veren) güzel isminin de hastalanmadıkları için ne anlama geldiğini bilmiyorlardı. Allah (c.c.) âlemleri sıfatlarını ve güzel isimlerini tecelli etmek için yaratmıştı. Melekler istemese de bu gerçekleşecek, meleklerin haksızlığı kendilerine ispat edilecekti. Nitekim Allah (c.c.) Hz.Adem’i (a.s.) yaratıp eşyaların isimlerini kendisine öğretince bunların isimlerini meleklerine de sordu. Ama onlar bu konuda cahildiler. Bir şey bilmiyorlardı. Hatalarını anlayıp Allah’tan (c.c.) af dilediler (bk. Bakara suresi, ayet 30-39).
    Allah’ı (c.c.) gözler göremez. Ama kalpler Allah’a (c.c.) yönelebilir.
    Güzel isimlerle (esma-ül hüsna) kalbi Allah’a (c.c.) yöneltmek üç şekilde mümkündür: Ya O’nun güzel isimlerini zikretmekle ya dualarda kullanmakla ya da yaratılmışlar üzerinde O’nun güzel isimlerini düşünmekle olur.
    Şayet virt dersi verecek ehil birisi, mürşid-i kamil bulunmadığında bir vakit namazının bitiminin arkasında bu isimleri bize bağışlayan ve sayılmasını isteyen peygamberimizin (s.a.s.) ruhuna bir fatiha hediye ettikten sonra Allah’ın (c.c.) güzel isimleri aşağıdaki esma-ül hüsna tablosundaki sırasıyla çekilebilir. Ayrıca onun içerisinden seçilen bir veya birkaç güzel isim anlamı dosdoğru bilindikten sonra sayıya vurmadan veya ebced sayısına göre her gün gece ve gündüz bir çeşit aşkla zikredilerek yüceltilebilir. Bu zikir sırasında insan isimleri ile Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinin karışmaması, daha doğrusu Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinin insan isimlerini çağrışım yapmaması için zikrini çektiğimiz güzel ismin başına “yâ-” veya “el-“ takılarını koymamız gerekir. Örneğin yâ-Metînü, el-Kâdiru gibi. Bir de bu güzel isimlerle birlikte takdis cümlelerini zikretmek bu açıdan çok yararlıdır. En azından başta ve sonda birer kere de olsa takdis cümlelerini söylemek zikrimize bir ağırlık ve içtenlik katacaktır: el-Metînü celle celâluhu, yâ-Kâdiru celle şânuhu gibi. Bu iki takdis cümlesinden her biri bütün güzel isimler için kullanılabilir.
    Bilindiği üzere İslam dinine Kelime-i şahadetle girilir. O da Allah’tan (c.c.) başka ilah olmadığına, Muhammed’in (s.a.s.) Allah’ın (c.c.) kulu ve peygamberi olduğuna kalp ile inanıp onu dil ile tasdik etmektir. Buna göre İslam’ın bir yarısını Allah’a (c.c.) iman, diğer yarısını da peygambere iman oluşturmaktadır. Allah’a (c.c.) iman etmeden önce de O’nu sıfat ve güzel isimleri ile tanımak gerekir. Allah’a (c.c.), peygamberlere iman dışında imanın diğer rükünleri olan meleklere, kitaplara, ahiret gününe, kadere iman Allah’ın (c.c.) sıfatlarının ve güzel isimlerinin bir uzantısı olarak düşünülebilir. Yani bir Müslüman Allah’ı (c.c.) sıfat ve güzel isimleri ile tanımadığı zaman imani ve itikadi bazı zayıflıklar ve eksiklikler içerisinde bulunabilir. Bu açıdan Allah’ı (c.c.) sıfat ve güzel isimleri ile tanımak, bilmek her Müslüman için en başta gelen görev ve iştir.
    Allah’ın (c.c.) güzel isimleri, Ebu Hüreyre’nin (r.a) peygamberimizden (s.a.s) bir müjde ile birlikte rivayet ettiği bir hadis-i şerifte geçmektedir: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları sayarsa cennete girer.”
    Kuran-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde söz konusu doksan dokuz isim dışında Allah’ın (c.c.) daha pek çok güzel ismi geçmektedir.
    Bu hadisteki “sayma (ahsâhâ)” sözcüğü nedense konuyla ilgili kitaplarda çeşitli açıklamalara neden olmuştur. İhsâ etme (sayma) ile sadece Allah’ın (c.c.) doksan dokuz güzel ismini arka arkaya sıralamanın kastedilmediği, bunları ezberlemek, bunların anlamlarını bilmek ve üzerinde düşünmek gerektiği de söylenmektedir. Ben bu görüşe bir noktada itiraz ediyorum. Eğer böyle anlamlar gözetilmiş olsaydı sadece “sayma” denilmez, bunları ezberlemek, bunların anlamlarını bilmek ve üzerinde düşünmek gerektiği de açıkça belirtilirdi. Hoş bu isimleri sayma külfetine katlanan bir kişi için bunları ezberleme, bunların anlamlarını öğrenmek ve üzerinde düşünmek de zevkli bir iş olacaktır. Sayma yanında bunları ezberleme, bunların anlamlarını öğrenmek ve üzerinde düşünmek çok daha kolay ve kendiliğinden gelişen bir süreçtir.
    Aslında ben “ihsâ etme” kavramı ile bu çeşit anlamların kastedilmediğini iddia etmiyorum. Sadece hadis-i şerifte bu anlamların belirtilmemesine dikkat çekmek istiyorum. Hatta ben bu söylenenleri tastik etmekle kalmıyor, eksik bile kabul ediyorum ve “ihsâ etme” kavramının çok daha geniş bir anlamda kullanıldığını düşünmekteyim. Allah’ın (c.c.) her bir güzel ismi O’nun bir sıfatına ışık tutmaktadır. Mümine yakışan şey Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp yüceltmek ve O’nun ahlakıyla ahlaklanmaktır. Bu da Allah’ın (c.c.) bu güzel isimlerinden nasiplenmekle olur. Gerçi “ihsâ etme” kavramı üzerine savunduğum bu düşüncede ben yalnız değilim. Şah-ı Nakşibendî Hazretleri (k.s.) de Allah’ın (c.c.) 99 güzel ismi ile ilgili bu hadis-i şerifteki “ihsâ etme” kavramı ile Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmanın kastedildiğini belirtmektedir. Allah’ın (c.c.) 99 güzel isminden birkaçını buna örnek olarak zikredeyim: Allah (c.c.) el-Kerîm (Çok cömert) ise kulu da cömert olmalı. Allah’ın (c.c.) el-Halîm (Sabreden, cezadan vazgeçen) güzel ismi kulda ağırbaşlılığı gerektirir. Es-Sabûr (Çok sabırlı) güzel ismi kulun öfkesine hakim olmasını ister. El-Hamîd (Kendisine şükür ve hamd edilen, övülen) güzel ismi kulun daima Rabb’ini övmesini ve O’na şükürde bulunmasını icap ettirir vb. İşte ilgili hadiste cennet gibi büyük bir nimet söz konusu ise bu kula ancak Allah’ın (c.c.) 99 güzel isminin gereklerinin yerine getirilmesi ile nasip olabilir.
    Burada şu hususa özellikle dikkati çekmek isterim: Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmak O’na yakışır bir kul olmak demektir. Kendinde bir benlik, üstünlük görmek değildir. Güzel isimlerden kula gerekli olan dersi çıkarıp bunu yaşamına uygulamaktır. Bir kul ne kadar Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklansa da bu hiçbir zaman Allah’a (c.c.) benzemek olarak düşünülmemelidir. Zira Allah’ta (c.c.) her türlü kemal mutlak ve sonsuzdur. İnsanda ise her kemal mutlaka kusurlu ve sınırlıdır. Tabii Allah’ın (c.c.) her güzel isminden farklı bir ders çıkarılır. Kiminde kul için ideal bir ahlak kuralı söz konusudur. Bunlar kulu terbiye etme özelliğine sahiptirler. O’nun rububiyyetine ait güzel isimlerdir. Örneğin Allah (c.c.) günahların üzerini örten ve bağışlayan (el-Gafûr) olduğuna göre O’nun kulu da insanlarla olan ilişkilerinde kusurları gizleme ve affetme yolunu tutmalıdır. Yine Allah (c.c.) karşılıksız iyilik yapan (el-Berru) olduğuna göre kula yakışan şey de Allah (c.c.) rızası için insanlara iyilik etmektir. Ama bazı güzel isimlerde kulun alacağı dersin mahiyeti değişir. Çünkü ilgili güzel isimler ortaklık kabul etmez. Teslimiyet, övgü ve yüceltme isterler. Bunlar O’nun uluhiyyetine ait güzel isimlerdir. Örneğin el-Celîl güzel ismi Allah’ın (c.c.) emir ve yasak koyma yetkisini tanımayı gerektirir. El-Hakem güzel ismi her konuda O’nu hüküm sahibi kabul etmeyi gerekli kılar. Biz bu tür güzel isimleri de dosdoğru anlayıp sürekli zikirle yücelterek kulluk makamına ulaşabiliriz.
    Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmak tasavvufta bekabillah (Allah’ta [c.c.] baki olmak) makamına işarettir. Bunun için de önce fenafillaha (Allah’ta [c.c.] fani olmak) ulaşmak gerekir. Fenafillah, kulun tövbe ile Allah’ın (c.c.) yasaklarından kaçınmasının ve emirlerine uymasının ardından dünyayı gönülden çıkarması, tevekkül, kanaat, uzlet, devamlı zikir, hakka tam anlamıyla yönelmek, sabır, murakabe gibi şartları yerine getirmesinden sonra Allah’ın (c.c.) rızasına ulaşmasıyla meydana gelen bir haldir. Nefsin arınması ile meydana gelir. Buna göre Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmak çok sıkı bir nefis tezkiyesinden ve kalp tavsiyesinden sonra ancak mümkün olmaktadır. Bu da ancak bir mürşid-i kamilin rehberliğinde gerçekleşebilir. Yalnız başına mümkün değildir.
    Kim bilir, belki de Allah (c.c.), bu güzel isimleri her gün sayan (ihsa eden) kişiye Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp yüceltme ve O’nun ahlakıyla ahlaklanma nimetlerini de hediye ediyor ve bundan dolayı da ilgili hadis-i şerif sadece Allah’ın (c.c.) 99 güzel ismini sayma işlemine işaret etmekle yetinmiş olabilir. Çünkü Allah (c.c.) cömerttir. O’nun cömertliğini sınırlandırmak, kurallara bağlamak doğru değildir. Tarikatlar yolu ile onca emek ve zaman zarfında elde edilen marifete Allah (c.c.) dilerse bir insanı bir anda da ulaştırabilir. Allah (c.c.), vesileler olmadan da bağışta bulunabilir. Bu açıdan Allah’ın (c.c.) 99 güzel ismini sayma işini küçümsemek, ihmal etmek doğru değildir. Bunda büyük bir sır, büyük bir hikmet, hadis-i şerifin işaret ettiği cennet nimeti gizlenmiş olabilir. Kimse Allah’ın (c.c.) rızasının nerede saklı olduğunu bilemez. Bize düşen görev, eleştirmekten ziyade Allah (c.c.) hakkında peygamberin söylediği her sözün gereğini yerine getirerek uymaktır.
    Aslında zor olan bu güzel isimleri ezberlemek değil her gün saymaktır. İlgili hadis-i şerifi yorumlamadan anlaşılan temel anlam da “güzel isimleri saymak”tır. Bu kağıda bakıp okumakla da gerçekleşen bir işlemdir. Yalnız kağıdın ve yazının yaygın olmadığı peygamberimiz (s.a.s) döneminde “sayma” ile “ezberden okuma”nın kastedildiği tartışma gerektirmeyecek oranda açıktır. Bu açıdan ilgili hadis-i şerifin ruhuna uygun olan yöntem, bunları ezberleyerek saymaktır.
    Allah’ın (c.c.) 99 güzel isminden bazılarını yalnız başına söylemek doğru değildir. Görünüşte bunlarda olumsuz bir anlam söz konusudur. Yalnız Allah’a (c.c.) hiçbir şekilde olumsuz bir sıfat ve güzel isim verilemez. Olumsuzluklar kulun nefsinden kaynaklanır. Allah (c.c.), kul şerri istediği için yaratır. Ama bundan razı olmaz. Kul günaha girdiğinde çoğu kez hemen cezalandırmaz. Bunda genellikle sabırlı, anlayışlı davranır. Ona süre tanır. Çoğu kez affeder. Tövbe ettiğinde geçmiş günahlarını bağışladığı gibi bunları sevaba da dönüştürür. Ama bazen de kulun kendisini düzeltmesi ve toparlaması için ona bela ve musibet verir. Kısacası O’nun rahmeti gazabını geçmiştir. İnsanların hidayeti ve irşadı için peygamberler göndermiş, kitaplar indirmiştir. Bütün varlık âlemi O’nun sıfat ve güzel isimlerine tercümanlık yapmaktadır. Tüm bunlara rağmen bir insan da Allah’a (c.c.) ve peygamberine karşı geliyorsa, hak dine karşı düşmanlık gösteriyorsa artık ölümden sonra başına gelecek azabı kendisi hazırlıyor demektir. Bunda Allah’ı (c.c.) suçlayacak hiçbir hakkı yoktur. Bu açıdan ilgili güzel isimleri olumlu anlama sahip karşıtlarıyla hem birarada zikretmek hem de birarada değerlendirmek ve anlamak gerekir: el-Kâbidu/el-Bâsitu (Sıkan, bunaltan-Genişlik veren), el-Hâfidu/er-Râfi’u(Manevi olarak aşağı indiren-Yukarı çıkaran), el-Mu’izzu/el-Müzillü(İzzet şeref veren-Zillet ve alçaklık veren), el-Mu’tî/el-Mâni’u(Veren, ihsan den-Engel olan), ed-Dârru/en-Nâfi’u(Zarar veren-İyilik veren).
    Allah’ın (c.c.) 99 güzel ismini arka arkaya sayma, bunların üzerinde düşünme sırasında bir şey hemen dikkati çeker: Bunların sırlamasında bir gelişigüzellik yoktur, derin bir hikmet yatmaktadır. Sadece anlam bakımından zıt olanlar birbiri ardı sıra gelmemiştir. Anlam bakımından birbirini bütünleyen, aralarında anlam ayırtısı olan, biri diğerinin anlamını açıklamaya yardım eden güzel isim veya güzel isimler ya biri diğerinin önünde veya arakasında ya da yakınında yer almıştır.
    Allah’ın (c.c.) güzel isimleri ile dua etmek, yani uygun düşen güzel isimlerle Allah’a (c.c.) tevessül etmek, duanın kabul olmasında çok etkilidir. Tevessül etmek duada bu isimleri vesile kılmaktır.
    Allah’a (c.c.) güzel isimlerle tevessül etmek, Allah’a (c.c.) hamd u senâ edip peygamberine ve âl u ashâbına salât ve selâm getirdikten sonra dua konumuza uygun olan güzel isim yada güzel isimleri seçmekle ve duamızda zikrederek bunun yada bunların hakkı, fazileti, bereketi üzerine Allah’tan (c.c.) istemekle olur. Örneğin, “Hamd âlemlerin Rabb’i Allah’a (c.c.) mahsustur. Salât ve selâm Hz. Muhammed’in ve âl u ashâbının üzerine olsun. Ey Kerîm olan Allah’ım, kazancımıza bereketini, cömertliğini kat!”, “Allah’a (c.c.) hamd, habibine salât ve selâm olsun. Ey Allah’ım el-Ganiyy, el-Muğnî olan ism-i şeriflerinle hiçbir kula muhtaç olunmayan, bizi azdırmayacak, senin dinine hizmet edebileceğimiz zenginliği diliyoruz!”, “Allah’a (c.c.) kelimeleri adedince hamd u senâlar olsun. Habibi Muhammed Musatafa’ya, âl u ashâbına ve ehl-i beytine de gökteki yıldızlar adedince salât ve selâm ederim. Ey es-Selâm, el-Mü’min ve el-Müheymin olan Allah’ım, yolculuğumuzun kazasız belasız geçmesini nasip eyle…”, “Allah’a (c.c.) binlerce kez hamd, resûlüne binlerce kez salât ve selâm olsun. Allah’ım beni bağışla. Çünkü Sen Gafûr ve Rahîm’sin.” gibi.
    Allah’ın (c.c.) güzel isimleri dolayısıyla tartışılan bir konu da hangi güzel ismin ism-i a’zam (en büyük isim) olduğudur. Peygamberimiz (s.a.s) çeşitli hadis-i şeriflerde ism-i a’zamın bulunduğuna, bununla dua edenin duasının kabul edildiğine işaret etmişken bunun hangi güzel isim olduğunu belirtmemiştir. Bunu öğrenmek isteyenlere de net bir yanıt vermemiştir. İslam bilginleri ve ârifleri de ism-i a’zamla ilgili farklı iddialarda bulunmuşlar, ortak bir güzel isimde anlaşamamışlardır. Örneğin Hz. Ali (r.a) el-Ferd (Tek), el-Hayy (Diri), el-Kayyûm(Her şeyi ayakta tutan), el-Hakem (Yargılama ve hükmetme yetkisine sahip olan), el-Adl (Mutlak adalet sahibi), el-Kuddûs (Eksik ve kusurdan münezzeh) olmak üzere bu altı güzel ismi ism-i a’zam olarak kabul etmiştir. İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye (rah.a.) göre el-Hakem ve el-Adl güzel isimleri ism-i a’zamdır. Abdülkadir Geylani Hazretlerinin (k.s.) ism-i a’zamı, el-Hayy güzel ismi idi. İmam-ı Rabbani Hazretleri (k.s.) ise el-Kayyûm güzel ismini ism-i a’zam olarak görmüştü. İsm-i a’zamın ism-i Celâl (Allah adı) olduğunu söyleyenler daha inandırıcı bir görüş sunmaktadırlar. Bunlara göre “Allah (c.c.)” dışındaki güzel isimler Allah’ın (c.c.) bir sıfatına dayanırken sadece “Allah (c.c.)” O’nun zatına dayanmakta ve özel isim olmak dışında da kullanılmamaktadır. Dolayısıyla ism-i a’zam olmaya en layık olanı budur. İsm-i a’zamı Allah (c.c.) ismi olarak gören bazılarına göre bu ismin ism-i a’zam olması, zikredenin suda boğulmak üzere olan insanın yardım istemesi gibi olan samimiyetiyle mümkündür. Bu konuda benimsenen bir yaygın kanaat de şudur: İsm-i a’zam dua konusuna göre değişmektedir. Bunlara göre Allah’ın (c.c.) her güzel ismi yerine göre ism-i a’zam olabilir. Bunu da belirleyen şey dua konumuza uygun olan güzel isim yada güzel isimlerin seçimidir. Bence bu sonuncu görüş daha isabetlidir. Nasıl dişimiz ağrıdığında ilgili doktora gidiyorsak, musluğumuz bozulduğunda da tesisatçıyı çağırıyorsak Allah’ın (c.c.) her bir güzel ismi de duruma göre yararlı olur. Hale uygun güzel isim veya güzel isimler işi ehline teslim etmek gibi güzel bir sonuç doğurabilir. Bu durumda ilgili güzel isim veya güzel isimler o durumun ism-i a’zamı olabilir. Tabii ism-i a’zam için daha başka güzel isimleri de kabul edenler bulunmaktadır.
    Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c.) güzel isimleri ile dua edilmesi (tevessül edilmesi) üzerinde de durmuştur: “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na en güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır (Araf suresi, ayet 180).” Bu ayette dikkati çeken nokta, bazı insanların Allah’ın (c.c.) bu güzel isimleri ile razı olmayacağı dualarda bulunmasıdır. Allah (c.c.) kulunun sadece dünyalık istemesinden hoşnut olmaz: “Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz. (Şûrâ suresi, ayet 20).” Bu açıdan duada ahireti ihmal etmek büyük bir eksikliktir. Kuşkusuz bununla dünyalık istemenin doğru bir şey olmadığını iddia etmiyoruz. Demek istediğimiz şey, istediğimiz dünyalık ile ahirete dönük ve Allah’ın (c.c.) razı olacağı bir işi ve kazancı düşünmeliyiz.
    Allah’ın (c.c.) güzel isimleri ile dünyalık istemenin yanında başkalarının kötülüğünü, örneğin sevmediğimiz birinin ölümünü temenni etmek çok tehlikelidir. Belki böyle bir beddua kabul olunabilir, ama kişi bununla büyük bir bedel ödeyebilir. Örneğin başkalarının da onun aleyhinde yapacağı ufacık bir beddua hemen yerini bulabilir. İnsanlara karşı merhametli olmak, onların kusurlarını bağışlamak, işleri Allah’a (c.c.) havale etmek bize başkalarının beddualarında bir kalkan gibi vazife görecektir. Kısacası başkalarına reva gördüğümüz muameleyi Allah (c.c.) bizim kaderimiz kılabilir. Aslında başımıza gelen kötü şeyler her ne kadar insanlar eliyle de gerçekleşse Allah’ın (c.c.) izni ve yaratmasıyla meydana gelmektedir. Bunun da genellikle nedeni günahlarımızdır. Başkalarına beddua etmeden, öfkelenmeden ve zarar vermeden önce ilgili bela ve musibetin nedenini kendimizde aramalıyız. Bu Allah’ın (c.c.) bir kanunudur. Şu ayet-i kerimeler buna işaret etmektedirler: “Başınıza gelen her musibet, işlediğiniz günahlar nedeniyledir. Hatta Allah günahlarınızın çoğunu da affeder (Şûrâ suresi, ayet 30).”, “Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her kötülük ise nefsinden dolayıdır (Nisâ suresi, ayet 79).”
    Allah’ın (c.c.) bazı güzel isimleri insanlara ad olarak da verilmektedir: Metin, Kadir, Samet, Reşit, Nur, Mecit, Celil, Aziz, Halil gibi. Bunda dini bir sakınca olmamakla birlikte bu güzel isimlerin kul anlamına gelen “Abd” sözcüğü ile birleşik isim olarak kullanılması daha uygundur: Abdulkadir, Abdussamed, Abdürreşid, Abdulhamid gibi. Yalnız Allah’ın (c.c.) bazı güzel isimlerinin bizzat peygamber tarafından insanlara ad olarak verilmesi yasaklanmıştır: Başta Allah (c.c.) özel ismi olmak üzere, Rahmân, Rabb, Hakem, Ahad gibi.
    Allah’ı (c.c.) güzel isimleri ile tanıyan ve O’na güzel isimleri ile inanan birisinin Teist yada Deist olması olanaksızdır.
    Allah’ın (c.c.) zikrinde gözetilecek asıl amaç, O’nun rızasıdır. O’nun güzel isimleri ile dünyalık isterken utanmamız gerekir. Zira Allah’ın (c.c.) indinde bu dünyanın hiçbir değeri yoktur. Bu konuya peygamberimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde şöyle işaret etmişlerdir: “Eğer Allah’ın yanında dünyanın bir sivrisinek kanadı kadar değeri olsaydı kafirler ondan bir yudum su içemezlerdi.” Başka bir hadis-i şeriflerinde de “Dünya lanetlidir, dünyada olan her şey lanetlidir; yalnız Allah için olan bunun dışındadır.” buyurmuşlardır. Allah (c.c.) ahirette inanan kulları için akla gelemeyecek, hayal edilemeyecek nice nimetler yaratmıştır. Kuşkusuz cehennemden sığınmak, cenneti istemek de güzel şeylerdir. Ama Allah’ın (c.c.) rızası bunlardan daha öte, daha güzel olan bir amaçtır. O’nun rızası kazanıldığı zaman elbette cehennem bizden uzak, cennet de bizim mekanımız olacaktır. Allah’a (c.c.) geçek anlamıyla iman eden âşıklar ve ârifler O’nun cemalini görmek için cennete de değer vermemişlerdir.
    Allah’ın (c.c.) Doksan Dokuz İsmi, Kısa Açıklamaları ve Ebced Değerleri:
    1.Allah (Hüve’l-lahi’llezi lâ-ilâhe illâ Hu. 66)
    2. er- Rahmân (Herkese acıyan, merhametli. 298)
    3. er-Rahîm (Esirgeyen. 258)
    4. el-Melikü (Gerçek hükümdar. 90)
    5. el-Kuddûsü (Eksiklik ve kusurdan uzak olan, her türlü kemal sıfata sahip olan.170)
    6. es-Selâmü (Varlıklara esenlik ve afiyet veren. 131)
    7. el-Mü’minü (Müslümanlara müminlik vasfını veren, onları gazabından emniyete çıkaran. 137)
    8. el-Müheyminü (Gözetleyen, yapılan amelleri tasdik eden, güvenilir, velileri koruyan. 145)
    9. el-Azîzü (Şeref yüceliği, galip gelme. 94)
    10. el-Cebbâru (Dilediği şeyi yapan, yaptıran, dilediği şeye zorlatan. 206)
    11. el-Mütekebbiru (Büyüklük ve üstünlük gösteren.662)
    12. el- Hâlıku (Yoktan yaratan. 731)
    13. el-Bâri’u (Varlık türlerini uygun ve ölçülü yaratan. 214)
    14. el-Musavviru (Varlık türünün her bir bireyini belli özellik, nitelik ve nicelikte yaratan onlara betimleyebileceğimiz biçimleri veren. 336)
    15. el- Gaffâru (Günahları çok bağışlayıcı olan. 1281)
    16. el-Kahhâru (Öfkesi ve cezası şiddetli olan; her varlığa hakim olan ve üstün gelen. 306)
    17. el-Vehhâbu (Her şeyi karşılıksız bağışlayan, veren. 14)
    18. er-Rezzâku (Rızık veren. 308)
    19. el-Fettâhu (kapalı şeyleri açan; sıkıntıları ortadan kaldıran ve sorunları çözen; hakla batılın arasını açan. 489)
    20. el-Alîmu (Her şeyi bilen. 150)
    21. el-Kâbidu (Sıkan, daraltan. 903)
    22. el-Bâsitu (Genişlik ve ferahlık veren. 72)
    23. el-Hâfidu (Aşağı indiren, dereceleri düşürten)
    24. er-Rafî’u (Yukarı yükselten, dereceleri artıran. 351)
    25. el-Mu’izzu (Şeref, izzet, haysiyet ve namus yüceliği veren. 117) 26. el-Müzillü (kulun yaptığı günahlar sonucu toplumdaki şeref, hassasiyet ve namus gibi değerlerini lekelemesine izin veren, bunları elinden alan, zillete düşüren. 170)
    27. es-Semî’u (Her şeyi işiten. 180)
    28. el-Basîru (Her şeyi gören 302)
    29.el-Hakemü (Allah (c.c) Kuran-ı Kerim’le insana ve topluma hükmeder 68)
    30. el-Adlu (Eksiksiz, mutlak adalet sahibi.104)
    31. el-Latîfu (Lütfu bol olan; ince derin anlamları bilen; latif varlıklara hükmeden. 129)
    32. el-Habîru (Her şeyden haberi olan. 812)
    33. el-Halîmu (Kulun yaptığı kötü şeylere yumuşak davranan, anlayışlı olan. 88)
    34. el-Azîmu (Ululuk, yücelik sahibi. 1020)
    35. el-Gafûru (Günahları bağışlayan. 1286)
    36. eş-Şekûru (Asıl kendisine teşekkür edilecek yüce varlık. 526)
    37. el-Aliyyu (Varlıkların nitelik ve niceliği ile karşılaştırılması doğru olmayan Allah’ın kudretinin ve zatının yüceliği. 110)
    38. el-Kebîru (Varlıkların nitelik ve niceliği ile karşılaştırılması doğru olmayan Allah’ın kudretinin ve zatının büyüklüğü. 232)
    39. el-Hafîzu (Koruyan, saklayan. 998)
    40. el-Mukîtu (Herkese hak ettiği karşılığı veren;rızıkları taksim eden, varlıklara günlük gıdalarını veren. 550)
    41. el-Hasîbu (Kullarının hesabını bilen, gören. 80)
    42. el-Celîlü (Azamet, yücelik, ululuk izzet sahibi olmak, heybetinden korku ve kaygı uyandırmak, emir ve yasaklar koymak, varlıklara özgü sıfatlardan uzak durmak. 73)
    43. el-Kerîmü (Cömert olan. 270)
    44.er-Rakîbu (Gözetleyen. 312)
    45. el-Mucîbu (Duaları kabul eden. 55)
    46. el-Vâsi’u (Allah (c.c) her yönüyle varlıkları kapsayıcıdır, o’nun dini ve nimetleri geniştir. 137)
    47.el-Hakîmu (Her işe Allah kaza ve kaderle hükmeder, Allah her işi bir hikmete göre yapar. 78)
    48.el-Vedûdu (Allah müminleri sever, Allah asıl sevilecek olandır. 20)
    49. el-Mecîdü (İhsanı, bereketi, rahmeti ile şanı, şerefi pek yüce ve büyük olan.57)
    50. el-Bâ’isu (Ölüleri dirilten, peygamberleri gönderen. 573)
    51. eş-Şehîdü (Kullarının her işine şahit olan, Kendi varlık ve birliğine kullarını şahit kılan. 319)
    52. el-Hakku (Allah gerçeği ortaya serer, yalanı, yanlışı geçersiz kılar. 108)
    53. el-Vekîlü (Allah zulme uğrayanların, her işte Kendisine güvenenlerin vekilidir. 66)
    54. el-Kaviyyu (Allah sınırsız güç ve kudret sahibidir. 117)
    55. el-Metînü (Allah gücü azalmayandır. 500)
    56. el-Veliyyü (Allah müminlerin dostudur, seçtiği kulları Kendisine dost kılar. 46)
    57. el-Hamîdu (Övgüye layık olan. 68)
    58. el- Muhsî (Allah varlıkları ve onların sayılarını bilendir. 148)
    59. el-Mübdi’ü (Allah ilk kez, örneksiz yaratandır. 56)
    60. el-Mü’îdü (Allah öldükten sonra ikinci kez, tekrar hesap için yaratandır. 124)
    61. el-Muhyî (Ölüleri diriltendir. 68)
    62. el-Mümîtü (Hayatı alan, öldüren. 490)
    63. el-Hayyu (Allah diridir. 18)
    64. el-Kayyûmu (Allah varlığının devamı için kimseye muhtaç değildir, her varlık Onunla ayakta durmaktadır, varlığının devamı için Ona muhtaçtır. 156)
    65. el-Vâcidu (İstediğini bulan, meydana getiren. 14)
    66. el-Mâcidu (Allah şanına, şerefine, yüceliğine, büyüklüğüne uygun olarak ihsan, rahmet, bereket sahibidir. Allah ihsanı, rahmet, bereketiyle dilediği kişinin şanını, şerefini, kadrini yükseltir. 48)
    67. el-Vâhidu (Allah sıfatlarında ve güzel isimlerinde birdir. Onun sıfatlarında ve güzel isimlerinde bir ortağı yoktur. 19)
    68. el-Ahadu (Allah zatında eşsiz ve benzersizdir. 13)
    69. es-Samedu (Hiçbir ihtiyacı olmayan, kimseye muhtaç olmayan, izni olmadan hiçbir işin hükme bağlanmadığı ve ihtiyaçlar konusunda kendisine başvurulan lider. 134)
    70. el-Kâdiru (Her şeyi yapabilen, edebilen. 305)
    71. el-Muktediru (Her şeye gücü, kudreti yetebilen. 144)
    72. el-Mukaddimu (Çeşitli konularda hikmeti gereği dilediğini öne geçiren. 184)
    73. el-Muahhiru (Dilediği konularda hikmeti gereği dilediğini geriye bırakan. 846)
    74. el-Evvelü (Öncesi olmayan ilk. 37)
    75. el-Âhiru (Sonrası olmayan son. 801)
    76. ez-Zâhiru (Allah evrendeki ayetleri ile sıfat ve güzel isimlerini ortaya sermiştir. Kendisi’ni belli etmiştir. 1106)
    77. el-Bâtınu (Allah zatını duyu organlarının algılamasından gizlemiştir. Allah’a gönül yolu ile yaklaşılabilinir.62) 78. el-Vâlî (Yöneticilerin yöneticisi, mülkünde istediği gibi tasarruf eden.47)
    79. el-Müteâlî (Aşkın, bütün yaratılmışlardan farklı olan. 551)
    80. el-Berru (İyilik eden, iyiliği çok olan. 202)
    81. et-Tevvâbu (Kula günahlardan tövbe etme nimeti veren, kulun tövbesini kabul eden. 409)
    82. el-Muntekimu (Suçluları cezalandıran, mazlumun hakkını alan. 630)
    83. el-Afüvvu (Günahları affeden, silen. 156)
    84. er-Raûfu (Pek şefkatli olan.286)
    85. a.Mâlik-ül
    Mülki (Allah mülkün gerçek sahibidir.212)
    b.Zü’l- Celâli
    ve’l-İkrâmi (Allah ululuk ve ikram sahibidir. 1098)
    c.el- Muksitu (Allah denge, ölçü ve adalet sahibidir. 209)
    86. el-Câmi’u (Dağınık şeyleri bir araya toplayan, parçaları, gönülleri birleştiren. 114)
    87. el-Ganiyyu (Allah kimseye muhtaç olmayan zengindir.1060)
    88. el-Muğnî (Allah dilediğini zengin edendir.1100)
    89. el-Mu’tî (Allah hikmeti gereği dilediğine ihsanda bulunandır.129)
    90. el-Mâni’u (Allah hikmeti gereği dilediğine hayrı, şerri engelleyendir. 161)
    91. ed-Dârru (Şer, zarar hikmeti gereği Allah’tan gelir.1001)
    92. en-Nâfi’u (Hayır, iyilik hikmeti gereği Allah’tan gelir. 201)
    93. en-Nûru (Nurlandıran, nur kaynağı. 256)
    94. el-Hâdî (Kalplere hidayet yolunu gösteren, insanlara hidayet veren. 20)
    95. el-Bedî’u (Allah eşsizdir, benzersizdir; örneksiz yaratandır. 86)
    96. el-Bâkî (Var oluşunun sonu olamamak. 113)
    97. el-Vârisu (Her şeyin tek varisi; hakiki sahibi olan. 707)
    98. er-Reşîdu (Doğru yola ulaştıran, irşad eden. 514)
    99. es-Sabûru (cezaları erteleyen, çok sabırlı. 289)
    99. es-Sabûru

    • sana birşey söyleyeyimmi sen çok CAHİL bir insansın.Çünkü ALLAHIN isimlerinin dünyalık ihtiyaçlar için okunmasının igrenç oldugunu söylüyorsun..İşte bu çok yanlış ALLAH her ihtiyacımızda yani dünyalık veyahut ahiretlik her ihtiyacımızda ona koşmamızı istiyor demiyorki dünyalık ihtiyaçlarınızda bana gelmeyin.Allah isteyin diyor gerek dünyalık gerek ahiretlik yeterki benden isteyin diyor.okadar yazı yazmışsın Ancak ALLAHIN GÜZEL İSİMLERİNİN daha çok okunmasını engellemek için bunu söylüyor olmalısın.Yalancısınız veyahut cahilsiniz.Önemli olan dünyalık için bile olsa o isimleri okumak o dilden Allah isimlerini söylemek niyet tabiki önemli ancak Allah biz insanları aciz yarattı ve bu sebeple dünyada zorluk çektigimiz herşeyde Allahtan Allahın güzel isimleriyle yardım beklemekten daha güzel ne olabilir sırf dünyalık bişey için okunuyor diye Allahın isimlerini okumak neden sakıncalı olsun..katiyen yanlış bilgilendirme yapmışsınız insanlar Allahın rızasını unutup Allah isimlerini okurken ihtiyaçlarını düşşünse bile bu bile çok güzel bişeydir Allaha acizligimizi bildirmiş oluyoruz yardım bekliyoruz Allahtan dünyalık şeyler için..yazık sizeki kendinizi her ibadetimi sadece Allahın rızası için yapmalıyım gibisinden zorluyorsunuz.siz ibadetinizi yaparsınız Allahın razı oluşu sonradan gelir Allah rızasını kalbinizde taşımanızda güzeldir ama Allah rızasını kalpte taşımadan yapılacak olan ibadetin kötü oldugunu söyleyemezsiniz .dünyada yaşıyoruz ve dünyalık birşey için Allahın isimlerinden yardım bekliyoruz ve çok büyük bir lütfa eriyoruz..çünkü yardımı başkalarında başka şeylerde degilde Allahın isimlerine sıgınarak arıyoruz..Allah bize acizligi ona daha çok dua edelim diye verdi bizi dünyayada başımız sıkışırsa ondan yardım beklememizi ister.bunun için Allahın isimleriyle ve sayılarıyla dua edersen daha çok kabul olur ……………..

  23. merhaba benim çok merak ettiğim bir şey var ; sayısından fazla okunduğunda bunun bir zararı var mıdır ?? kaç gün okunur? bunları yazabilir misiniz?

    teşekkürler

  24. gorkemhan.gorkemhan@windowslive.com said:

    ESMAÜL HÜSNANIN SAHİBİ OLAN TEK OLAN EŞİ VE BENZERİ OLMAYAN YARATILMIŞ THERŞEYİN YARATICISI OLAN HZ ALLAH C.C İSRAİLİN ABD NİN İNGİLTERENİN VE İSLAM DÜŞMANI OLAN TÜM ÜLKELERİN BELASINI VERSİN.AMİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİN

  25. günahkar said:

    Allah razı olsun. Bizlere bu bilgileri öğrenmemizde yardımcı olan herkese tşkrler. Yaradan gönlünüze göre versin

  26. araf suresinin 173 ayeti kerimesi yazmışsınız. yanlış olmuş 180. ayeti kerimesi yazmanız gerekiyordu

  27. ardiana said:

    araf suresinn 173. ayeti kerimesi değil yanlış yazmışsınız 180. ayeti kerimesi

  28. muhsin iyi said:

    Esma-i Hüsna (Esama’ül-Hüsna, Allahın 99 Güzel İsmi) İle Zikir Yapmanın Faziletleri
    Allah’ın (c.c.) doksan dokuz güzel ismini ezberleme isteği bende ilk kez üniversite yıllarında uyandı. O zamanlar Kuran-ı Kerim’i yanımdan hiç ayırmazdım. Devamlı okurdum. Ders çalışma aralarında da okur, kendimi bu yolla da dinlendirirdim. Ayetlerin içinde ve sonunda geçen Allah’ın (c.c.) güzel isimleri çok dikkatimi çekerdi. Surelerin ve ayetlerin özetlerinin, daha doğrusu tek kelimeye indirgenmiş biçimlerinin bu güzel isimlerde gizli olduğunu görürdüm. Kuran-ı Kerim’in sırrının bu güzel isimlerde olduğunu düşünürdüm. Allah’ın (c.c.) güzel isimleri ile ilgili şu hadis-i şerif de o zaman ilgimi çekmişti: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları sayarsa cennete girer.” Bu hadis-i şerif uyarınca ben de peygamberimizin müjdesine nail olanlardan olmak istedim. Bir arkadaşımdan hemen bu güzel isimleri bana bir kâğıda yazıp vermesini rica ettim. Dediğimi yaptı. Ama ezberim kuvvetli olmasına rağmen bir türlü bu güzel isimleri hafızama tam olarak yerleştiremedim. Bir süre sonra bunları ezberleme hevesi de bende söndü. Aradan on üç yıl geçtikten sonra bu arzu bende yeniden uyandı. Herhalde tövbe ve zikir nimetine erdiğimden olacak, bu sefer bu güzel isimleri çok kısa bir zamanda hemen ezberledim.
    Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini sabah namazını kıldıktan sonra tespihle ezberden hızlı bir biçimde sayıyorum. Eğer yanlışlık yaparsam -her otuz üçe geldiğimde hangi isme ulaşmam gerektiğiyle bunu biliyorum- ilgili otuz üçün başında birkaç kez “estağfurullah” diyerek yeniden çekiyorum. Yanılma çok ender oluyor. Sonra bu nimeti bana verdiği için aynı hızla doksan dokuz kere “elhamdülillah” diyerek tespihi tamamlıyorum. Sayma işi bir iki dakika bile sürmüyor. Tabii bu sırada her güzel ismin anlamını bilerek çekiyorum, ama üzerlerinde düşünmek olanağı bulamıyorum. Yalnız bu sayede yaşamımda her varlık, olay ve olguda Allah’ın (c.c.) güzel isimleri üzerinde düşünmek gibi bir alışkanlık, daha doğrusu bir yaşam biçimi kazandım. Bu da imanımı her gün daha da güçlendirmektedir. Allah’ı (c.c.) ezberlediğim bu güzel isimler sayesinde daha iyi tanıdığımı, tanıyacağımı düşünmekteyim.
    Hadis-i şerifin müjdesine ahirette eremesem bile Allah’ın (c.c.) bu güzel isimlerini ezberlemekle dünyada iken bile çok şey kazandığımı, kazanacağımı sezmekteyim. Bunun yaşamımın daha erken bir evresinde gerçekleşmediğine her zaman hayıflanmaktayım. Çünkü Allah’ı (c.c.) tanımak, imanın yakinleşmesini gerçekleştirmektedir. İman ise, kalbe huzur ve mutluluk vermektedir. Dünyayı, yaşamı Allah’ın (c.c.) rızası doğrultusunda anlamamızı ve anlamlandırmamızı sağlamaktadır. İbadetlerdeki şevki artırmaktadır. İbadetleri nefse ağır gelen bir yük olmaktan çıkarmaktadır.
    Allah’ın (c.c.) her bir güzel ismi O’nun bir sıfatını temsil etmektedir. Mümine yakışan şey Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmaktır. Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmak da O’nun güzel isimlerini tanıyıp gereğini yerine getirmekle olur. Bu açıdan her bir güzel ismin kulda oluşmasını amaçladığı güzel bir huy, ideal bir ahlak söz konusudur. Buna göre kimi güzel isimler nefsimizi terbiye etmeyi sağlamakta; kimisi de eksik, yanlış Allah (c.c.) inancımızı düzeltmekte, Allah’ı (c.c.) yüceltmektedir.
    Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini ezberleyip her gün sabah namazından sonra saymaya başladıktan ve her birinin anlamını öğrenip üzerinde düşündükten sonra konuyla ilgili müjde içeren hadis-i şerifin Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp yüceltmeyi ve Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmayı amaçladığını düşünmeye başladım. Kuşkusuz ebedi cennetin o kadar ucuz olmadığını herkes bilir. Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini ezberlemek, saymak, onların anlamlarını bilmek, üzerinde düşünmek de güzel işlerdir. Bir çalışmadır. Allah (c.c.) en ufak bir emeği bile boşa çıkarmaz. Karşılığını kat kat fazlasıyla verir. Ama bu güzel işlerin ötesinde bu güzel isimlerin anlamlarının gereğini yapmak, yani Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp elinden geldiğince tazim etmek ve O’nun ahlakıyla ahlaklanmak çok daha büyük bir iştir. Yaratılış amacına ulaştıracak bir çabadır.
    Maalesef insanoğlu çıkarsız bir işe pek sarılmıyor. Havas (Seçkin kimselerin) ilmi adı altında Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini açıkladığını iddia eden pek çok eserde bu konu çok farklı bir bakış açısı ile işlenmektedir. O tür kitaplarda Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp yüceltme, O’nun ahlakıyla ahlaklanma gibi bir amaç yerine her bir güzel ismin genellikle insana dünyada neler kazandıracağı üzerinde durulmuştur. Bu tür kitaplarda her güzel ismin hangi gün ve saatte ne kadar çekileceği, bununla da ne yararlar elde edileceği anlatılmaktadır. Kuşkusuz zikir bir ibadettir ve her insanın ibadette gözettiği amaç birbirinden farklıdır. Kimisi cehennem korkusuyla, kimisi cennet arzusuyla, kimisi de Allah (c.c.) rızası için ibadet eder. Bunlar içinde en makbulü Allah (c.c.) rızasıdır. Ama ilgili kitaplarda Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini zikirle dünyevi bazı istekler de söz konusu edilmektedir. Örneğin, el-Muğnî güzel ismini şu günde şu kadar çeken kimseye Allah (c.c.) büyük bir zenginlik verir, denmektedir. Bir Müslüman düşünün ki Allah’ı (c.c.) kendisine zenginlik vermesi için zikrediyor, yani dilinde Allah’ın (c.c.) güzel bir ismi olduğu halde gönlünde dünyalık arzusuyla Allah’a (c.c.) yaklaşmaya çalışıyor. Bu gerçekten iğrenç bir şeydir. Hele hele bu güzel isimleri arasının bozulduğu Müslüman kardeşinin başına bela ve musibet gelmesini sağlamak veya ölümünü gerçekleştirmek amacıyla zikredenlere ne demeli acaba? Şu ayet-i kerimede bu gibi kimseler çok şiddetli bir biçimde uyarılmaktadır: “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na en güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır (Araf suresi, ayet 180).”
    Kuşkusuz dualarda ahiret olduğu kadar dünyevi her ihtiyacımızı da Allah’tan (c.c.) isteyebiliriz. Bu açıdan Allah’tan (c.c.) zenginlik de istenir. Bu sayede zenginliği verenin Allah (c.c.) olduğu da bilinmiş olur. Ama bu çeşit bir zenginlik istenirken halisane bir niyetle Allah’ın (c.c.) dini ve rızası da gözetilir. Hakkında hayırlı ise nasip olması istenir. Yine bu dualar öncesinde Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini zikretmek duanın kabul edilmesine de bir vesiledir. Ama dinin ruhu ve gayesi ahirettir. Ahirete yönelik bir hayır içermeyen dünyalığın olmaması, olmasından daha iyidir. Yüce Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz. (Şûrâ suresi, ayet 20).”
    Havas bilginlerinin Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini çekileceği gün, saat ve sayı ile sınırlamalarının Kuran-ı Kerim’deki ve hadis-i şeriflerdeki delillerini bulamadım. Gerçi namaz sonunda okunan tespihlerin 33’er adetle sınırlanması, bir kısım hacetler ve faziletler için bazı surelerin adetlerle belirtilmesi itiraz için sünnetten delil olarak hemen akla gelebilir. Ama konumuz olan ebced hesapları ile Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini belli bir sayıda zikir için Kuran-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde bilgi mevcut değildir. Kuşkusuz pek çok İslam âliminin ve mutasavvıfın beyanları, bu konuda sundukları iddialar ve örnekler ile anlaşılmaktadır ebced hesapları ile her bir güzel ismin zikir sayısı arasında bir uyum, uygunluk söz konusudur. Kuşkusuz Allah (c.c.) ezeli ilmiyle bunu bilmekteydi ve ebced hesapları ile her bir güzel ismin zikir sayısı arasındaki söz konusu uyumu ve uygunluğu da gözetmişti. Yine dinde kutsal, faziletli sayılan gün ve geceler de bulunmaktadır. Her bir güzel ismin haftanın bir gününde ve belli bir saatinde çekilmesinin daha bir yararlı ve faziletli olduğuna dair düşünceler de bir tarafa atılacak cinsten değildir. Ama tüm bunlara rağmen zikir haddizatında çok samimi bir ibadettir. İçten gelen bir duyguyla yapılır. Onu gün, saat ve sayı ile sınırlamak doğasına uygun düşmez. Nitekim Allah (c.c.) da kutsal kitabında bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler, Allah’ı çok zikredin (Ahzab suresi, ayet 41).”
    Yine de kendisine Allah’ın güzel isimlerini ebced hesabına göre vird edinenler hayatlarına bir alışkanlığı koyma açısından bir rahatlık ve kolaylık yaşarlar. Bu açıdan ebced hesabına göre Allah’ın güzel isimlerini çekmek güzel bir alışkanlıktır, virddir. Biz de bu açıdan aşağıdaki tabloda Allah’ın güzel isimlerinin kısaca açıklamasını verdikten sonra yanlarına ebced değerlerini de verdik. Dileyen kişiler hayatları, istekleri için uygun gördükleri Allah’ın güzel isimlerini bu ebced hesaplarına göre vird edinebilirler.
    İnsanın tek başına yalnız havas bilgileri ile zikre yönelmesi beraberinde büyük itikadi yanlışlıklar ve sapmalar da getirebilecektir. Zikir ehil birisinin, mürşid-i kamilin rehberliğinde çekilmedikçe insana yarar kadar zarar da verebilir. Tabii bu sözünü ettiğimiz şey, laza-i Celal (Allah), kelime-i tevhit gibi zikirleri çokça çekme ile ilgilidir. Yoksa esma-i Hüsna için geçerli değildir. Ama yine de esma-i hüsnada da ihtiyatlı olmak lazımdır. En azından tasavvuf kültürünü hazmetmek gerekir. Tasavvuf kültürünün de temelini her an tövbe ve istiğfar halinde olma, nefisle mücadele etme ve Allah rızasını amaç olarak görme oluşturur. Çünkü şeytan hiçbir fırsatı kaçırmaz. Kılavuzsuz yola çıkanları çeşitli tehlikeler bekleyebilir. Örneğin yaptığı zikirle dualarının kabul edildiğini gören birisi istidraca düşebilir. Hem benliği güçlenip kendisinde olmayan çeşitli büyüklükler görebilir, kibire ve ucuba kapılabilir. Çünkü zikrin neticesi birtakım haller yaşamaya başlayacaktır. Bunların bazısı Rahmani bazısı da şeytanidir. Bunları birbirinden ayırması imkânsızdır. Birbirlerine çok benzerler. Farkına varmadan şeytanın oyuncağı olabilir. Bunlar da insanı ebedi helake, pişmanlığa götürmeye yeter. Ayrıca vesveseye de düşebilir. Hele içinde bulunduğumuz çağda insanlar gerekli dini ve itikadi bilgilerden bile yoksunken onların ellerine verilecek böyle bir havas bilgisi Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinin gereği ve amacı dışında zikredilmesine yol açacaktır. Onun için zikir yoluna gireceklerin bir mürşid-i kamilin himayesine girmesi en doğru yoldur. Nefis tezkiye olmadıkça zikir, özellikle esma-i hüsna zikri ona yarardan ziyade zarar verecektir. Çünkü böyle bir kişi Allah’ın güzel isimlerine hep nefis hesabıyla bakacaktır. Bu da onu manevi olarak zarara sokacaktır. Hâlbuki esma-i hüsna zikrini çekmenin temel amacı Allah’ı övüp yüceltme ve O’nun güzel ahlakıyla ahlaklanmadır. O’nun rızası dışında her şey nefis hesabınadır. Allah’ın rızası dışında kendisine bir hedef çizen ve bu konuda esma-i hünsadan umut bekleyen kişi ise yoldan çıkmıştır. Nefis ve şeytan onu aldatmıştır. Allah bu durumlara düşmekten bizleri korusun. Evet şu ayet-i kerime bu kişilere hitap etmektedir: “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na en güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır (Araf suresi, ayet 180).”
    Kalp saniyede halden hale girer. Değişkendir. Onu bir noktada tutmak zordur. Hele zikir sırasında bu daha çok olur. Nefis ve şeytan vesveseleri ile kalbi bulandırırlar, zikri dünyevi bir amaç haline dönüştürebilirler. O yüzden Nakşibendiler, lafza- Celal zikrini her tespih devredişinde (100 adetten sonra) ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allahım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır.)’ demektedirler. Böylece sapmış, sapacak, dönek, renkten renge giren, girecek olan kalbe rotasını gösterirler. Kalp bu rotadan saptı mı zikir yarar değil insana zarar vermeye başlar. Bu durum esma-i hüsna zikrinde daha çok kendisini gösterir. Yani kalp esma-i hüsna zikrinde rotasını şaşırmaya daha müsaittir. Esma-i hüsna zikrini çekerken kalp O’nun rızası dışında başka yerlere takılabilir. Onu uyarmak ve doğru yola sevk etmek gerekir. Onun için esma-i hüsna zikri çekerken ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allahım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır.)’ sözünü en azından başta ve sonda birer kere de olsa söylemek ve bu konuda kalbi uyarmak gerekir. Daha çok söylemek daha büyük yararlar sağlar.
    Birgün Azerbaycan Bakü’de bir dükkanda alışveriş yaparken üst kattaki evinden merdivenlerden inen hanımının geniş bir tabakta tespih olduğu halde dükkan sahibi beyine sunduğunu gördüm. Zikrini tamamladıktan sonra dükkan sahibine namaz kılıp kılmadığını sordum. Namaz kılmadığını söyledi. Ama kendi ismine uygun olan Allah’ın (c.c.) bir güzel ismini her gün belli bir zamanda belli bir miktarda çektiğini belirtti. Bu sayede bir marifete kavuştuğunu iddia ediyordu. Pek çok kişi ilgili marifet için onu ocak bellemişlerdi. Kapısına geliyordu. Bu işten para da kazanıyordu. Kendisini evliya sanıyordu. Allah (c.c.) bir kulunu nasıl da şaşırtmıştı? O zaman bunun dinde bir dünyevileşme yolu olduğunu düşündüm. Yahudiler de dinlerini benzer bir yolla dünyevileştirmişlerdi. Ahireti unutmuşlardı. Sonra bu işin Azerbaycan’daki yaygınlığını gördüğümde daha da şaşırdım. İnsanların Allah’a (c.c.) sadece dünyevi bir amaç için yönelmeleri beni daha sonra dehşete sürükledi. Çünkü Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini nefsi ve dünyevi arzuları istikametinde kullanan pek çok insanın istidraclarına da tanık oldum. Onlardaki bu yanlışı görünce içimde doğru olanı yapmak ve bu gibilerin şerlerinden Allah’a (c.c.) sığınmak ihtiyacı belirdi. Hayrı da şerri de yaratan Allah’tır. Allah (c.c.) kendisine sığınanları da elbette şerlerden koruyandır. Bunun üzerine hayatımda ikinci kez içimde Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini saymak, ezberlemek, onların anlamlarını öğrenip üzerinde düşünmek isteği başladı. Çok şükür bunlar da gerçekleşti. Artık aradan yedi yılı aşkın bir zaman geçmiş bulunmaktadır. Şimdi şu gerçeği derinden anladım ki, zikirde amaç Allah (c.c.) rızasıdır. Zikir, bir ilan-ı aşktır. Allah’a (c.c.) kalple, yani aşkla yönelmedir. Allah’ın (c.c.) güzel isimleri ile amaçlanan şey de doğru bir Allah (c.c.) bilgisi ve itikadı edinip Allah’ı (c.c.) övüp yüceltmek ve nefsin kusurlarını görüp düzelterek Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmaktır.
    Havas ilimlerinde insanın isminin anlamı veya ebced değeriyle Allah’ın (c.c.) güzel isimleri arasında ilgi kurulması ve uygun düşen güzel isim ile zikrin tavsiye edilmesi, bir hak temele dayanıyor olabilir. Gerçekten insan isimleri Allah (c.c.) katında ezelden bilinmekteydi. İnsan isimleri ile karakterler arasındaki ilgi Batı’da da pek çok bilginin ve araştırıcının da dikkatini çekmiştir. Bu konuda pek çok kuram ortaya atılmış ve kitap kaleme alınmıştır. Peygamberimiz de bir hadis-i şeriflerinde evladına iyi bir isim takmayı babanın temel görevleri arasında saymıştır. Allah (c.c.), isminin anlamına sahip çıkan, isminin anlamının içerdiği fazilete, iyiliğe, güzelliğe yönelen ve bunun için de ismini güzel niyetiyle, amelleriyle, dualarıyla, zikriyle Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden uygun olanının gölgesine yaklaştıran kişiye elbette güzel ismine yaraşır ilahi lütuflarda bulunacaktır. Ama bunda da yine Allah (c.c.) rızası gözetilmelidir. Bunu dünyevileştirmek, ticarete dönüştürmek dinden sapmadır. Nefsin ve şeytanın oyuncağı olmaya bir davetiyedir. Onun için bu da çok tehlikeli bir yoldur. Bir yol göstericiyi, ehil birisini, Mürşid-i kâmili gerektirir.
    Allah’ın (c.c.) sayıya sığmayacak kadar güzel isimleri vardır. Kuran-ı Kerim’de bu anlama gelebilecek olan ayet-i kerime şudur: “De ki Rabb’imin kelimelerini yazmak için deniz mürekkep olsa hatta onun bir misli daha takviye edilse bunlar tükenir de Rabb’imin kelimeleri bitmez (Kehf suresi, ayet 109).”
    Nasıl bir insanı ismiyle ve unvanıyla tanırsak Allah’ı (c.c.) da ancak sıfat ve güzel isimleri ile tanıyabiliriz. Yalnız bir insanın isminin anlamıyla kişiliği, davranışları, ahlakı, dünya görüşü uyuşmayabilir. Örneğin bir kişinin adı Muhsin (iyilik yapan) olabilir de herkes ondan kötülük görebilir. Ama Allah (c.c.) için böyle bir şey söz konusu olamaz. Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinde söz konusu olan anlam ile biz Allah’ı (c.c.) daha yakından tanımak olanağına erişiriz.
    Allah’ın (c.c.) zatını düşünmek doğru değildir. Nitekim bu bir hadis-i şerifle de yasaklanmıştır. Ama O’nun varlık, olay ve olgular üzerinde görülen sıfatları ve güzel isimleri üzerinde düşünebiliriz. Tabii burada “Allah’ın (c.c.) zatını düşünmek” ile kastedilen anlam, O’na insana özgü nitelik ve nicelik yakıştırmaktır. Yoksa insanın kendisini Allah’ın (c.c.) zatı karşısında olduğunu hissetmesi, düşünmesi murakabe adı verilen büyük bir ibadettir.
    Bütün evren, yeryüzü, canlı ve cansız varlıklar, Allah’ın (c.c.) sıfatlarına ve güzel isimlerine tercümanlık yapmaktadırlar. Allah’ı (c.c.) bizlere anlatmak için yaratılmışlardır. Hadisi-i şerifte yetmiş yıllık ibadete denk olarak gösterilen tefekkürün zirvesi de yaratılmış olan şeylerde Allah’ın (c.c.) sıfat ve güzel isimlerini görüp üzerinde düşünmektir.
    İnsan yeryüzünde Allah’ın (c.c.) halifesi olmak üzere yaratılmıştır. Allah’ın (c.c.) halifesi olmak demek, Allah’ı (c.c.) yeryüzünde esma-ül hüsnası ile temsil etmektir. Nitekim Kuran-ı Kerim’de (Bakara Suresi, 30-38) Allah (c.c.) ilk insan olan Hz. Adem Aleyhisselâmla ilgili olarak bu konu üzerinde durup yeryüzünde bir halife yaratacağını belirtmiştir. Ama melekler insanın yaratılış hikmetini kavrayamayarak Allah’ın (c.c.) bu kararına itirazda bulunmuşlardır.
    Melekler Allah’ın (c.c.) bütün güzel isimlerini temsil edemiyorlardı. Bu yüzden Allah’ı (c.c.) gereği şekilde tanımıyorlardı. Örneğin onlar Allah’ın et-Tevvâb (Tövbeleri kabul eden) güzel ismini bilmiyorlardı. Çünkü günah işleyemiyorlardı. Dolayısı ile el-Gafûr (Günahları bağışlayan), el-Gaffâr (Günahları çokca bağışlayan), el-Afüvv (Günahları tamamen affeden) gibi günahları bağışlamayı, günahlardan temizlemeyi karşılayan Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden de habersizdiler. Yine yeme içme nedir bilmeyen bu varlıklar er-Rezzâk (Rızık veren) güzel isminden de habersizdiler. Ayrıca Allah’ın (c.c.) hastaları iyileştirdiği eş-Şâfi (Hastalara şifa veren) güzel isminin de hastalanmadıkları için ne anlama geldiğini bilmiyorlardı. Allah (c.c.) âlemleri sıfatlarını ve güzel isimlerini tecelli etmek için yaratmıştı. Melekler istemese de bu gerçekleşecek, meleklerin haksızlığı kendilerine ispat edilecekti. Nitekim Allah (c.c.) Hz.Adem’i (a.s.) yaratıp eşyaların isimlerini kendisine öğretince bunların isimlerini meleklerine de sordu. Ama onlar bu konuda cahildiler. Bir şey bilmiyorlardı. Hatalarını anlayıp Allah’tan (c.c.) af dilediler (bk. Bakara suresi, ayet 30-39).
    Allah’ı (c.c.) gözler göremez. Ama kalpler Allah’a (c.c.) yönelebilir.
    Güzel isimlerle (esma-ül hüsna) kalbi Allah’a (c.c.) yöneltmek üç şekilde mümkündür: Ya O’nun güzel isimlerini zikretmekle ya dualarda kullanmakla ya da yaratılmışlar üzerinde O’nun güzel isimlerini düşünmekle olur.
    Şayet virt dersi verecek ehil birisi, mürşid-i kamil bulunmadığında bir vakit namazının bitiminin arkasında bu isimleri bize bağışlayan ve sayılmasını isteyen peygamberimizin (s.a.s.) ruhuna bir fatiha hediye ettikten sonra Allah’ın (c.c.) güzel isimleri aşağıdaki esma-ül hüsna tablosundaki sırasıyla çekilebilir. Ayrıca onun içerisinden seçilen bir veya birkaç güzel isim anlamı dosdoğru bilindikten sonra sayıya vurmadan veya ebced sayısına göre her gün gece ve gündüz bir çeşit aşkla zikredilerek yüceltilebilir. Bu zikir sırasında insan isimleri ile Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinin karışmaması, daha doğrusu Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinin insan isimlerini çağrışım yapmaması için zikrini çektiğimiz güzel ismin başına “yâ-” veya “el-“ takılarını koymamız gerekir. Örneğin yâ-Metînü, el-Kâdiru gibi. Bir de bu güzel isimlerle birlikte takdis cümlelerini zikretmek bu açıdan çok yararlıdır. En azından başta ve sonda birer kere de olsa takdis cümlelerini söylemek zikrimize bir ağırlık ve içtenlik katacaktır: el-Metînü celle celâluhu, yâ-Kâdiru celle şânuhu gibi. Bu iki takdis cümlesinden her biri bütün güzel isimler için kullanılabilir.
    Bilindiği üzere İslam dinine Kelime-i şahadetle girilir. O da Allah’tan (c.c.) başka ilah olmadığına, Muhammed’in (s.a.s.) Allah’ın (c.c.) kulu ve peygamberi olduğuna kalp ile inanıp onu dil ile tasdik etmektir. Buna göre İslam’ın bir yarısını Allah’a (c.c.) iman, diğer yarısını da peygambere iman oluşturmaktadır. Allah’a (c.c.) iman etmeden önce de O’nu sıfat ve güzel isimleri ile tanımak gerekir. Allah’a (c.c.), peygamberlere iman dışında imanın diğer rükünleri olan meleklere, kitaplara, ahiret gününe, kadere iman Allah’ın (c.c.) sıfatlarının ve güzel isimlerinin bir uzantısı olarak düşünülebilir. Yani bir Müslüman Allah’ı (c.c.) sıfat ve güzel isimleri ile tanımadığı zaman imani ve itikadi bazı zayıflıklar ve eksiklikler içerisinde bulunabilir. Bu açıdan Allah’ı (c.c.) sıfat ve güzel isimleri ile tanımak, bilmek her Müslüman için en başta gelen görev ve iştir.
    Allah’ın (c.c.) güzel isimleri, Ebu Hüreyre’nin (r.a) peygamberimizden (s.a.s) bir müjde ile birlikte rivayet ettiği bir hadis-i şerifte geçmektedir: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları sayarsa cennete girer.”
    Kuran-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde söz konusu doksan dokuz isim dışında Allah’ın (c.c.) daha pek çok güzel ismi geçmektedir.
    Bu hadisteki “sayma (ahsâhâ)” sözcüğü nedense konuyla ilgili kitaplarda çeşitli açıklamalara neden olmuştur. İhsâ etme (sayma) ile sadece Allah’ın (c.c.) doksan dokuz güzel ismini arka arkaya sıralamanın kastedilmediği, bunları ezberlemek, bunların anlamlarını bilmek ve üzerinde düşünmek gerektiği de söylenmektedir. Ben bu görüşe bir noktada itiraz ediyorum. Eğer böyle anlamlar gözetilmiş olsaydı sadece “sayma” denilmez, bunları ezberlemek, bunların anlamlarını bilmek ve üzerinde düşünmek gerektiği de açıkça belirtilirdi. Hoş bu isimleri sayma külfetine katlanan bir kişi için bunları ezberleme, bunların anlamlarını öğrenmek ve üzerinde düşünmek de zevkli bir iş olacaktır. Sayma yanında bunları ezberleme, bunların anlamlarını öğrenmek ve üzerinde düşünmek çok daha kolay ve kendiliğinden gelişen bir süreçtir.
    Aslında ben “ihsâ etme” kavramı ile bu çeşit anlamların kastedilmediğini iddia etmiyorum. Sadece hadis-i şerifte bu anlamların belirtilmemesine dikkat çekmek istiyorum. Hatta ben bu söylenenleri tastik etmekle kalmıyor, eksik bile kabul ediyorum ve “ihsâ etme” kavramının çok daha geniş bir anlamda kullanıldığını düşünmekteyim. Allah’ın (c.c.) her bir güzel ismi O’nun bir sıfatına ışık tutmaktadır. Mümine yakışan şey Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp yüceltmek ve O’nun ahlakıyla ahlaklanmaktır. Bu da Allah’ın (c.c.) bu güzel isimlerinden nasiplenmekle olur. Gerçi “ihsâ etme” kavramı üzerine savunduğum bu düşüncede ben yalnız değilim. Şah-ı Nakşibendî Hazretleri (k.s.) de Allah’ın (c.c.) 99 güzel ismi ile ilgili bu hadis-i şerifteki “ihsâ etme” kavramı ile Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmanın kastedildiğini belirtmektedir. Allah’ın (c.c.) 99 güzel isminden birkaçını buna örnek olarak zikredeyim: Allah (c.c.) el-Kerîm (Çok cömert) ise kulu da cömert olmalı. Allah’ın (c.c.) el-Halîm (Sabreden, cezadan vazgeçen) güzel ismi kulda ağırbaşlılığı gerektirir. Es-Sabûr (Çok sabırlı) güzel ismi kulun öfkesine hakim olmasını ister. El-Hamîd (Kendisine şükür ve hamd edilen, övülen) güzel ismi kulun daima Rabb’ini övmesini ve O’na şükürde bulunmasını icap ettirir vb. İşte ilgili hadiste cennet gibi büyük bir nimet söz konusu ise bu kula ancak Allah’ın (c.c.) 99 güzel isminin gereklerinin yerine getirilmesi ile nasip olabilir.
    Burada şu hususa özellikle dikkati çekmek isterim: Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmak O’na yakışır bir kul olmak demektir. Kendinde bir benlik, üstünlük görmek değildir. Güzel isimlerden kula gerekli olan dersi çıkarıp bunu yaşamına uygulamaktır. Bir kul ne kadar Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklansa da bu hiçbir zaman Allah’a (c.c.) benzemek olarak düşünülmemelidir. Zira Allah’ta (c.c.) her türlü kemal mutlak ve sonsuzdur. İnsanda ise her kemal mutlaka kusurlu ve sınırlıdır. Tabii Allah’ın (c.c.) her güzel isminden farklı bir ders çıkarılır. Kiminde kul için ideal bir ahlak kuralı söz konusudur. Bunlar kulu terbiye etme özelliğine sahiptirler. O’nun rububiyyetine ait güzel isimlerdir. Örneğin Allah (c.c.) günahların üzerini örten ve bağışlayan (el-Gafûr) olduğuna göre O’nun kulu da insanlarla olan ilişkilerinde kusurları gizleme ve affetme yolunu tutmalıdır. Yine Allah (c.c.) karşılıksız iyilik yapan (el-Berru) olduğuna göre kula yakışan şey de Allah (c.c.) rızası için insanlara iyilik etmektir. Ama bazı güzel isimlerde kulun alacağı dersin mahiyeti değişir. Çünkü ilgili güzel isimler ortaklık kabul etmez. Teslimiyet, övgü ve yüceltme isterler. Bunlar O’nun uluhiyyetine ait güzel isimlerdir. Örneğin el-Celîl güzel ismi Allah’ın (c.c.) emir ve yasak koyma yetkisini tanımayı gerektirir. El-Hakem güzel ismi her konuda O’nu hüküm sahibi kabul etmeyi gerekli kılar. Biz bu tür güzel isimleri de dosdoğru anlayıp sürekli zikirle yücelterek kulluk makamına ulaşabiliriz.
    Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmak tasavvufta bekabillah (Allah’ta [c.c.] baki olmak) makamına işarettir. Bunun için de önce fenafillaha (Allah’ta [c.c.] fani olmak) ulaşmak gerekir. Fenafillah, kulun tövbe ile Allah’ın (c.c.) yasaklarından kaçınmasının ve emirlerine uymasının ardından dünyayı gönülden çıkarması, tevekkül, kanaat, uzlet, devamlı zikir, hakka tam anlamıyla yönelmek, sabır, murakabe gibi şartları yerine getirmesinden sonra Allah’ın (c.c.) rızasına ulaşmasıyla meydana gelen bir haldir. Nefsin arınması ile meydana gelir. Buna göre Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmak çok sıkı bir nefis tezkiyesinden ve kalp tavsiyesinden sonra ancak mümkün olmaktadır. Bu da ancak bir mürşid-i kamilin rehberliğinde gerçekleşebilir. Yalnız başına mümkün değildir.
    Kim bilir, belki de Allah (c.c.), bu güzel isimleri her gün sayan (ihsa eden) kişiye Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp yüceltme ve O’nun ahlakıyla ahlaklanma nimetlerini de hediye ediyor ve bundan dolayı da ilgili hadis-i şerif sadece Allah’ın (c.c.) 99 güzel ismini sayma işlemine işaret etmekle yetinmiş olabilir. Çünkü Allah (c.c.) cömerttir. O’nun cömertliğini sınırlandırmak, kurallara bağlamak doğru değildir. Tarikatlar yolu ile onca emek ve zaman zarfında elde edilen marifete Allah (c.c.) dilerse bir insanı bir anda da ulaştırabilir. Allah (c.c.), vesileler olmadan da bağışta bulunabilir. Bu açıdan Allah’ın (c.c.) 99 güzel ismini sayma işini küçümsemek, ihmal etmek doğru değildir. Bunda büyük bir sır, büyük bir hikmet, hadis-i şerifin işaret ettiği cennet nimeti gizlenmiş olabilir. Kimse Allah’ın (c.c.) rızasının nerede saklı olduğunu bilemez. Bize düşen görev, eleştirmekten ziyade Allah (c.c.) hakkında peygamberin söylediği her sözün gereğini yerine getirerek uymaktır.
    Aslında zor olan bu güzel isimleri ezberlemek değil her gün saymaktır. İlgili hadis-i şerifi yorumlamadan anlaşılan temel anlam da “güzel isimleri saymak”tır. Bu kağıda bakıp okumakla da gerçekleşen bir işlemdir. Yalnız kağıdın ve yazının yaygın olmadığı peygamberimiz (s.a.s) döneminde “sayma” ile “ezberden okuma”nın kastedildiği tartışma gerektirmeyecek oranda açıktır. Bu açıdan ilgili hadis-i şerifin ruhuna uygun olan yöntem, bunları ezberleyerek saymaktır.
    Allah’ın (c.c.) 99 güzel isminden bazılarını yalnız başına söylemek doğru değildir. Görünüşte bunlarda olumsuz bir anlam söz konusudur. Yalnız Allah’a (c.c.) hiçbir şekilde olumsuz bir sıfat ve güzel isim verilemez. Olumsuzluklar kulun nefsinden kaynaklanır. Allah (c.c.), kul şerri istediği için yaratır. Ama bundan razı olmaz. Kul günaha girdiğinde çoğu kez hemen cezalandırmaz. Bunda genellikle sabırlı, anlayışlı davranır. Ona süre tanır. Çoğu kez affeder. Tövbe ettiğinde geçmiş günahlarını bağışladığı gibi bunları sevaba da dönüştürür. Ama bazen de kulun kendisini düzeltmesi ve toparlaması için ona bela ve musibet verir. Kısacası O’nun rahmeti gazabını geçmiştir. İnsanların hidayeti ve irşadı için peygamberler göndermiş, kitaplar indirmiştir. Bütün varlık âlemi O’nun sıfat ve güzel isimlerine tercümanlık yapmaktadır. Tüm bunlara rağmen bir insan da Allah’a (c.c.) ve peygamberine karşı geliyorsa, hak dine karşı düşmanlık gösteriyorsa artık ölümden sonra başına gelecek azabı kendisi hazırlıyor demektir. Bunda Allah’ı (c.c.) suçlayacak hiçbir hakkı yoktur. Bu açıdan ilgili güzel isimleri olumlu anlama sahip karşıtlarıyla hem birarada zikretmek hem de birarada değerlendirmek ve anlamak gerekir: el-Kâbidu/el-Bâsitu (Sıkan, bunaltan-Genişlik veren), el-Hâfidu/er-Râfi’u(Manevi olarak aşağı indiren-Yukarı çıkaran), el-Mu’izzu/el-Müzillü(İzzet şeref veren-Zillet ve alçaklık veren), el-Mu’tî/el-Mâni’u(Veren, ihsan den-Engel olan), ed-Dârru/en-Nâfi’u(Zarar veren-İyilik veren).
    Allah’ın (c.c.) 99 güzel ismini arka arkaya sayma, bunların üzerinde düşünme sırasında bir şey hemen dikkati çeker: Bunların sırlamasında bir gelişigüzellik yoktur, derin bir hikmet yatmaktadır. Sadece anlam bakımından zıt olanlar birbiri ardı sıra gelmemiştir. Anlam bakımından birbirini bütünleyen, aralarında anlam ayırtısı olan, biri diğerinin anlamını açıklamaya yardım eden güzel isim veya güzel isimler ya biri diğerinin önünde veya arakasında ya da yakınında yer almıştır.
    Allah’ın (c.c.) güzel isimleri ile dua etmek, yani uygun düşen güzel isimlerle Allah’a (c.c.) tevessül etmek, duanın kabul olmasında çok etkilidir. Tevessül etmek duada bu isimleri vesile kılmaktır.
    Allah’a (c.c.) güzel isimlerle tevessül etmek, Allah’a (c.c.) hamd u senâ edip peygamberine ve âl u ashâbına salât ve selâm getirdikten sonra dua konumuza uygun olan güzel isim yada güzel isimleri seçmekle ve duamızda zikrederek bunun yada bunların hakkı, fazileti, bereketi üzerine Allah’tan (c.c.) istemekle olur. Örneğin, “Hamd âlemlerin Rabb’i Allah’a (c.c.) mahsustur. Salât ve selâm Hz. Muhammed’in ve âl u ashâbının üzerine olsun. Ey Kerîm olan Allah’ım, kazancımıza bereketini, cömertliğini kat!”, “Allah’a (c.c.) hamd, habibine salât ve selâm olsun. Ey Allah’ım el-Ganiyy, el-Muğnî olan ism-i şeriflerinle hiçbir kula muhtaç olunmayan, bizi azdırmayacak, senin dinine hizmet edebileceğimiz zenginliği diliyoruz!”, “Allah’a (c.c.) kelimeleri adedince hamd u senâlar olsun. Habibi Muhammed Musatafa’ya, âl u ashâbına ve ehl-i beytine de gökteki yıldızlar adedince salât ve selâm ederim. Ey es-Selâm, el-Mü’min ve el-Müheymin olan Allah’ım, yolculuğumuzun kazasız belasız geçmesini nasip eyle…”, “Allah’a (c.c.) binlerce kez hamd, resûlüne binlerce kez salât ve selâm olsun. Allah’ım beni bağışla. Çünkü Sen Gafûr ve Rahîm’sin.” gibi.
    Allah’ın (c.c.) güzel isimleri dolayısıyla tartışılan bir konu da hangi güzel ismin ism-i a’zam (en büyük isim) olduğudur. Peygamberimiz (s.a.s) çeşitli hadis-i şeriflerde ism-i a’zamın bulunduğuna, bununla dua edenin duasının kabul edildiğine işaret etmişken bunun hangi güzel isim olduğunu belirtmemiştir. Bunu öğrenmek isteyenlere de net bir yanıt vermemiştir. İslam bilginleri ve ârifleri de ism-i a’zamla ilgili farklı iddialarda bulunmuşlar, ortak bir güzel isimde anlaşamamışlardır. Örneğin Hz. Ali (r.a) el-Ferd (Tek), el-Hayy (Diri), el-Kayyûm(Her şeyi ayakta tutan), el-Hakem (Yargılama ve hükmetme yetkisine sahip olan), el-Adl (Mutlak adalet sahibi), el-Kuddûs (Eksik ve kusurdan münezzeh) olmak üzere bu altı güzel ismi ism-i a’zam olarak kabul etmiştir. İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye (rah.a.) göre el-Hakem ve el-Adl güzel isimleri ism-i a’zamdır. Abdülkadir Geylani Hazretlerinin (k.s.) ism-i a’zamı, el-Hayy güzel ismi idi. İmam-ı Rabbani Hazretleri (k.s.) ise el-Kayyûm güzel ismini ism-i a’zam olarak görmüştü. İsm-i a’zamın ism-i Celâl (Allah adı) olduğunu söyleyenler daha inandırıcı bir görüş sunmaktadırlar. Bunlara göre “Allah (c.c.)” dışındaki güzel isimler Allah’ın (c.c.) bir sıfatına dayanırken sadece “Allah (c.c.)” O’nun zatına dayanmakta ve özel isim olmak dışında da kullanılmamaktadır. Dolayısıyla ism-i a’zam olmaya en layık olanı budur. İsm-i a’zamı Allah (c.c.) ismi olarak gören bazılarına göre bu ismin ism-i a’zam olması, zikredenin suda boğulmak üzere olan insanın yardım istemesi gibi olan samimiyetiyle mümkündür. Bu konuda benimsenen bir yaygın kanaat de şudur: İsm-i a’zam dua konusuna göre değişmektedir. Bunlara göre Allah’ın (c.c.) her güzel ismi yerine göre ism-i a’zam olabilir. Bunu da belirleyen şey dua konumuza uygun olan güzel isim yada güzel isimlerin seçimidir. Bence bu sonuncu görüş daha isabetlidir. Nasıl dişimiz ağrıdığında ilgili doktora gidiyorsak, musluğumuz bozulduğunda da tesisatçıyı çağırıyorsak Allah’ın (c.c.) her bir güzel ismi de duruma göre yararlı olur. Hale uygun güzel isim veya güzel isimler işi ehline teslim etmek gibi güzel bir sonuç doğurabilir. Bu durumda ilgili güzel isim veya güzel isimler o durumun ism-i a’zamı olabilir. Tabii ism-i a’zam için daha başka güzel isimleri de kabul edenler bulunmaktadır.
    Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c.) güzel isimleri ile dua edilmesi (tevessül edilmesi) üzerinde de durmuştur: “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na en güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır (Araf suresi, ayet 180).” Bu ayette dikkati çeken nokta, bazı insanların Allah’ın (c.c.) bu güzel isimleri ile razı olmayacağı dualarda bulunmasıdır. Allah (c.c.) kulunun sadece dünyalık istemesinden hoşnut olmaz: “Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz. (Şûrâ suresi, ayet 20).” Bu açıdan duada ahireti ihmal etmek büyük bir eksikliktir. Kuşkusuz bununla dünyalık istemenin doğru bir şey olmadığını iddia etmiyoruz. Demek istediğimiz şey, istediğimiz dünyalık ile ahirete dönük ve Allah’ın (c.c.) razı olacağı bir işi ve kazancı düşünmeliyiz.
    Allah’ın (c.c.) güzel isimleri ile dünyalık istemenin yanında başkalarının kötülüğünü, örneğin sevmediğimiz birinin ölümünü temenni etmek çok tehlikelidir. Belki böyle bir beddua kabul olunabilir, ama kişi bununla büyük bir bedel ödeyebilir. Örneğin başkalarının da onun aleyhinde yapacağı ufacık bir beddua hemen yerini bulabilir. İnsanlara karşı merhametli olmak, onların kusurlarını bağışlamak, işleri Allah’a (c.c.) havale etmek bize başkalarının beddualarında bir kalkan gibi vazife görecektir. Kısacası başkalarına reva gördüğümüz muameleyi Allah (c.c.) bizim kaderimiz kılabilir. Aslında başımıza gelen kötü şeyler her ne kadar insanlar eliyle de gerçekleşse Allah’ın (c.c.) izni ve yaratmasıyla meydana gelmektedir. Bunun da genellikle nedeni günahlarımızdır. Başkalarına beddua etmeden, öfkelenmeden ve zarar vermeden önce ilgili bela ve musibetin nedenini kendimizde aramalıyız. Bu Allah’ın (c.c.) bir kanunudur. Şu ayet-i kerimeler buna işaret etmektedirler: “Başınıza gelen her musibet, işlediğiniz günahlar nedeniyledir. Hatta Allah günahlarınızın çoğunu da affeder (Şûrâ suresi, ayet 30).”, “Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her kötülük ise nefsinden dolayıdır (Nisâ suresi, ayet 79).”
    Allah’ın (c.c.) bazı güzel isimleri insanlara ad olarak da verilmektedir: Metin, Kadir, Samet, Reşit, Nur, Mecit, Celil, Aziz, Halil gibi. Bunda dini bir sakınca olmamakla birlikte bu güzel isimlerin kul anlamına gelen “Abd” sözcüğü ile birleşik isim olarak kullanılması daha uygundur: Abdulkadir, Abdussamed, Abdürreşid, Abdulhamid gibi. Yalnız Allah’ın (c.c.) bazı güzel isimlerinin bizzat peygamber tarafından insanlara ad olarak verilmesi yasaklanmıştır: Başta Allah (c.c.) özel ismi olmak üzere, Rahmân, Rabb, Hakem, Ahad gibi.
    Allah’ı (c.c.) güzel isimleri ile tanıyan ve O’na güzel isimleri ile inanan birisinin Teist yada Deist olması olanaksızdır.
    Allah’ın (c.c.) zikrinde gözetilecek asıl amaç, O’nun rızasıdır. O’nun güzel isimleri ile dünyalık isterken utanmamız gerekir. Zira Allah’ın (c.c.) indinde bu dünyanın hiçbir değeri yoktur. Bu konuya peygamberimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde şöyle işaret etmişlerdir: “Eğer Allah’ın yanında dünyanın bir sivrisinek kanadı kadar değeri olsaydı kafirler ondan bir yudum su içemezlerdi.” Başka bir hadis-i şeriflerinde de “Dünya lanetlidir, dünyada olan her şey lanetlidir; yalnız Allah için olan bunun dışındadır.” buyurmuşlardır. Allah (c.c.) ahirette inanan kulları için akla gelemeyecek, hayal edilemeyecek nice nimetler yaratmıştır. Kuşkusuz cehennemden sığınmak, cenneti istemek de güzel şeylerdir. Ama Allah’ın (c.c.) rızası bunlardan daha öte, daha güzel olan bir amaçtır. O’nun rızası kazanıldığı zaman elbette cehennem bizden uzak, cennet de bizim mekanımız olacaktır. Allah’a (c.c.) geçek anlamıyla iman eden âşıklar ve ârifler O’nun cemalini görmek için cennete de değer vermemişlerdir.
    Allah’ın (c.c.) Doksan Dokuz İsmi, Kısa Açıklamaları ve Ebced Değerleri:
    1.Allah (Hüve’l-lahi’llezi lâ-ilâhe illâ Hu. 66)
    2. er- Rahmân (Herkese acıyan, merhametli. 298)
    3. er-Rahîm (Esirgeyen. 258)
    4. el-Melikü (Gerçek hükümdar. 90)
    5. el-Kuddûsü (Eksiklik ve kusurdan uzak olan, her türlü kemal sıfata sahip olan.170)
    6. es-Selâmü (Varlıklara esenlik ve afiyet veren. 131)
    7. el-Mü’minü (Müslümanlara müminlik vasfını veren, onları gazabından emniyete çıkaran. 137)
    8. el-Müheyminü (Gözetleyen, yapılan amelleri tasdik eden, güvenilir, velileri koruyan. 145)
    9. el-Azîzü (Şeref yüceliği, galip gelme. 94)
    10. el-Cebbâru (Dilediği şeyi yapan, yaptıran, dilediği şeye zorlatan. 206)
    11. el-Mütekebbiru (Büyüklük ve üstünlük gösteren.662)
    12. el- Hâlıku (Yoktan yaratan. 731)
    13. el-Bâri’u (Varlık türlerini uygun ve ölçülü yaratan. 214)
    14. el-Musavviru (Varlık türünün her bir bireyini belli özellik, nitelik ve nicelikte yaratan onlara betimleyebileceğimiz biçimleri veren. 336)
    15. el- Gaffâru (Günahları çok bağışlayıcı olan. 1281)
    16. el-Kahhâru (Öfkesi ve cezası şiddetli olan; her varlığa hakim olan ve üstün gelen. 306)
    17. el-Vehhâbu (Her şeyi karşılıksız bağışlayan, veren. 14)
    18. er-Rezzâku (Rızık veren. 308)
    19. el-Fettâhu (kapalı şeyleri açan; sıkıntıları ortadan kaldıran ve sorunları çözen; hakla batılın arasını açan. 489)
    20. el-Alîmu (Her şeyi bilen. 150)
    21. el-Kâbidu (Sıkan, daraltan. 903)
    22. el-Bâsitu (Genişlik ve ferahlık veren. 72)
    23. el-Hâfidu (Aşağı indiren, dereceleri düşürten)
    24. er-Rafî’u (Yukarı yükselten, dereceleri artıran. 351)
    25. el-Mu’izzu (Şeref, izzet, haysiyet ve namus yüceliği veren. 117) 26. el-Müzillü (kulun yaptığı günahlar sonucu toplumdaki şeref, hassasiyet ve namus gibi değerlerini lekelemesine izin veren, bunları elinden alan, zillete düşüren. 170)
    27. es-Semî’u (Her şeyi işiten. 180)
    28. el-Basîru (Her şeyi gören 302)
    29.el-Hakemü (Allah (c.c) Kuran-ı Kerim’le insana ve topluma hükmeder 68)
    30. el-Adlu (Eksiksiz, mutlak adalet sahibi.104)
    31. el-Latîfu (Lütfu bol olan; ince derin anlamları bilen; latif varlıklara hükmeden. 129)
    32. el-Habîru (Her şeyden haberi olan. 812)
    33. el-Halîmu (Kulun yaptığı kötü şeylere yumuşak davranan, anlayışlı olan. 88)
    34. el-Azîmu (Ululuk, yücelik sahibi. 1020)
    35. el-Gafûru (Günahları bağışlayan. 1286)
    36. eş-Şekûru (Asıl kendisine teşekkür edilecek yüce varlık. 526)
    37. el-Aliyyu (Varlıkların nitelik ve niceliği ile karşılaştırılması doğru olmayan Allah’ın kudretinin ve zatının yüceliği. 110)
    38. el-Kebîru (Varlıkların nitelik ve niceliği ile karşılaştırılması doğru olmayan Allah’ın kudretinin ve zatının büyüklüğü. 232)
    39. el-Hafîzu (Koruyan, saklayan. 998)
    40. el-Mukîtu (Herkese hak ettiği karşılığı veren;rızıkları taksim eden, varlıklara günlük gıdalarını veren. 550)
    41. el-Hasîbu (Kullarının hesabını bilen, gören. 80)
    42. el-Celîlü (Azamet, yücelik, ululuk izzet sahibi olmak, heybetinden korku ve kaygı uyandırmak, emir ve yasaklar koymak, varlıklara özgü sıfatlardan uzak durmak. 73)
    43. el-Kerîmü (Cömert olan. 270)
    44.er-Rakîbu (Gözetleyen. 312)
    45. el-Mucîbu (Duaları kabul eden. 55)
    46. el-Vâsi’u (Allah (c.c) her yönüyle varlıkları kapsayıcıdır, o’nun dini ve nimetleri geniştir. 137)
    47.el-Hakîmu (Her işe Allah kaza ve kaderle hükmeder, Allah her işi bir hikmete göre yapar. 78)
    48.el-Vedûdu (Allah müminleri sever, Allah asıl sevilecek olandır. 20)
    49. el-Mecîdü (İhsanı, bereketi, rahmeti ile şanı, şerefi pek yüce ve büyük olan.57)
    50. el-Bâ’isu (Ölüleri dirilten, peygamberleri gönderen. 573)
    51. eş-Şehîdü (Kullarının her işine şahit olan, Kendi varlık ve birliğine kullarını şahit kılan. 319)
    52. el-Hakku (Allah gerçeği ortaya serer, yalanı, yanlışı geçersiz kılar. 108)
    53. el-Vekîlü (Allah zulme uğrayanların, her işte Kendisine güvenenlerin vekilidir. 66)
    54. el-Kaviyyu (Allah sınırsız güç ve kudret sahibidir. 117)
    55. el-Metînü (Allah gücü azalmayandır. 500)
    56. el-Veliyyü (Allah müminlerin dostudur, seçtiği kulları Kendisine dost kılar. 46)
    57. el-Hamîdu (Övgüye layık olan. 68)
    58. el- Muhsî (Allah varlıkları ve onların sayılarını bilendir. 148)
    59. el-Mübdi’ü (Allah ilk kez, örneksiz yaratandır. 56)
    60. el-Mü’îdü (Allah öldükten sonra ikinci kez, tekrar hesap için yaratandır. 124)
    61. el-Muhyî (Ölüleri diriltendir. 68)
    62. el-Mümîtü (Hayatı alan, öldüren. 490)
    63. el-Hayyu (Allah diridir. 18)
    64. el-Kayyûmu (Allah varlığının devamı için kimseye muhtaç değildir, her varlık Onunla ayakta durmaktadır, varlığının devamı için Ona muhtaçtır. 156)
    65. el-Vâcidu (İstediğini bulan, meydana getiren. 14)
    66. el-Mâcidu (Allah şanına, şerefine, yüceliğine, büyüklüğüne uygun olarak ihsan, rahmet, bereket sahibidir. Allah ihsanı, rahmet, bereketiyle dilediği kişinin şanını, şerefini, kadrini yükseltir. 48)
    67. el-Vâhidu (Allah sıfatlarında ve güzel isimlerinde birdir. Onun sıfatlarında ve güzel isimlerinde bir ortağı yoktur. 19)
    68. el-Ahadu (Allah zatında eşsiz ve benzersizdir. 13)
    69. es-Samedu (Hiçbir ihtiyacı olmayan, kimseye muhtaç olmayan, izni olmadan hiçbir işin hükme bağlanmadığı ve ihtiyaçlar konusunda kendisine başvurulan lider. 134)
    70. el-Kâdiru (Her şeyi yapabilen, edebilen. 305)
    71. el-Muktediru (Her şeye gücü, kudreti yetebilen. 144)
    72. el-Mukaddimu (Çeşitli konularda hikmeti gereği dilediğini öne geçiren. 184)
    73. el-Muahhiru (Dilediği konularda hikmeti gereği dilediğini geriye bırakan. 846)
    74. el-Evvelü (Öncesi olmayan ilk. 37)
    75. el-Âhiru (Sonrası olmayan son. 801)
    76. ez-Zâhiru (Allah evrendeki ayetleri ile sıfat ve güzel isimlerini ortaya sermiştir. Kendisi’ni belli etmiştir. 1106)
    77. el-Bâtınu (Allah zatını duyu organlarının algılamasından gizlemiştir. Allah’a gönül yolu ile yaklaşılabilinir.62) 78. el-Vâlî (Yöneticilerin yöneticisi, mülkünde istediği gibi tasarruf eden.47)
    79. el-Müteâlî (Aşkın, bütün yaratılmışlardan farklı olan. 551)
    80. el-Berru (İyilik eden, iyiliği çok olan. 202)
    81. et-Tevvâbu (Kula günahlardan tövbe etme nimeti veren, kulun tövbesini kabul eden. 409)
    82. el-Muntekimu (Suçluları cezalandıran, mazlumun hakkını alan. 630)
    83. el-Afüvvu (Günahları affeden, silen. 156)
    84. er-Raûfu (Pek şefkatli olan.286)
    85. a.Mâlik-ül
    Mülki (Allah mülkün gerçek sahibidir.212)
    b.Zü’l- Celâli
    ve’l-İkrâmi (Allah ululuk ve ikram sahibidir. 1098)
    c.el- Muksitu (Allah denge, ölçü ve adalet sahibidir. 209)
    86. el-Câmi’u (Dağınık şeyleri bir araya toplayan, parçaları, gönülleri birleştiren. 114)
    87. el-Ganiyyu (Allah kimseye muhtaç olmayan zengindir.1060)
    88. el-Muğnî (Allah dilediğini zengin edendir.1100)
    89. el-Mu’tî (Allah hikmeti gereği dilediğine ihsanda bulunandır.129)
    90. el-Mâni’u (Allah hikmeti gereği dilediğine hayrı, şerri engelleyendir. 161)
    91. ed-Dârru (Şer, zarar hikmeti gereği Allah’tan gelir.1001)
    92. en-Nâfi’u (Hayır, iyilik hikmeti gereği Allah’tan gelir. 201)
    93. en-Nûru (Nurlandıran, nur kaynağı. 256)
    94. el-Hâdî (Kalplere hidayet yolunu gösteren, insanlara hidayet veren. 20)
    95. el-Bedî’u (Allah eşsizdir, benzersizdir; örneksiz yaratandır. 86)
    96. el-Bâkî (Var oluşunun sonu olamamak. 113)
    97. el-Vârisu (Her şeyin tek varisi; hakiki sahibi olan. 707)
    98. er-Reşîdu (Doğru yola ulaştıran, irşad eden. 514)
    99. es-Sabûru (cezaları erteleyen, çok sabırlı. 289)
    99. es-Sabûru

    Muhsin İyi

  29. çok güzel ama videoda olsa daha güzel olacak

  30. “Errahman ismi şerifini – ya Rahim şeklinde tesbih ediniz. ”

    Burada bir yanlışlık dikkatlerden kaçmış. “Er-Rahman ismi şerifini Ya Rahman şeklinde tesbih ediniz” olmalıydı.

  31. arkadaşlar ben okumaya başladım fakat belirli bir zamandan sonra evde büyük kara sinekler olmaya başladı okuduğum esmada ya vedüd sizce nerler oluyor

    • aynı olay bizdede gerçekleşti nergiz kardeşim . çok şaşırdım senin yorumuna rastlayınca …

  32. mevlüt said:

    arkadaşlar allah herkesten razı olsun esmaları çekerken cemal saatlerin de çekin.celal saatlerinde değil.bu satleri araştırırsanız daha iyi olur.allaha emanet olun.

  33. halil göktepe said:

    ismi azam anlamı nedir

  34. RAMAZAN said:

    OKUYANLARDAN,OKUNMASINA SEBEP OLANLARDAN ALLAH RAZI OLSUN.

  35. benim adım esma ALLAH HERKESTEN RAZI OLSUN ELİNE SAĞLIK.

  36. ALLAH RAZI OLSUN BU BİLGİLER İÇİN:)):):):):):):):):)

  37. Selam Arkadaslar Sozumu Kisa Kesicem Ayetel-Kursi yide Okumakta Yaninizdada Tasimakta cok Fayda Var.Zira.Ezberleme Zorlugu Cekicek olursaniz Duayi acin Okurken icinizden Allahim Bana Yardim et diyin Defalarca Bakin ozaman Benim Gibi Bi Oturusta sU Gibi Ezberlersiniz.Fazileti cok.Allaham Emanet olun

  38. riwerim said:

    Hangi isim hangi gun cekilmesi ile ilgili gunleri nette arayip bulabilirsiniz saatler konusunda dabilgiler nette mevcut ama benim yaptigim arastirmalarda gunesin dogusu ile batyisi arasindaki zamani dk ya cevirip 12 ye bolerseniz bu saat bilimlerinden 1 ve 8. dilimler esma zikirleri icin en guzel vakitler. Yani sabah namazinin ardindan gunesin dogumu beklenip o bolumde yapilan zikir cok makbul. Her ay bu dilimler gunun uzunlugu ve kisaligina bagli degisir, hesaplamak oldukca basit.

  39. hayırlı kandiller.. ben bişeyi merak ediorum.. bazı duaların regl döneminde de okanabildiini duydum esmaül hüsna da öylemidir.. teşekkür ederim..

  40. gulsenoss said:

    Bu aksam kadir gecesi, Allah (cc) tum gunahlarimiz af, tum noksanlarimizi tam, tum dualarimizi hayirlisiyla kabul eylesin. Onun rahmeti ne coktur.

  41. allah razı olsun ben bılmıyordum hangısı günde kaç sefer okunmalı
    gönülden teşekkürler insanın kendını bulması için güzelll

  42. Gerçek anlamda anlaya bilmek için en az gün de 9 sefer esmaül hüsnanın tamamını okuyun bakın zaman içinde neler olacak…

  43. allahım yalnız sana kulluk ederiz

  44. yagmur said:

    el-mürid Allah’ın ismi değil sıfatıdır.Ben de Allah’ın ismi sanıyordum ama hiç bir yerde rastalayamadım.demekki yok. Allah’ın irade sıfatından ötürü anıldığı isimdir mürid.

  45. el-Mürid ismini goremedim

  46. esmül .ül hüsna zikri için GAMER satleri vardır.o vakitleri ben de bilmiyorum .kolay ögrenilecek bişey deyildir çalışmak lazım .

  47. bazı esma ların zikir adetleri farklı, başka yerlerde gördüklerimizden…. bide haftanın yedi gününe, hangi gün ve hangi satte hangi esma nın çekilmesi daha uygun ve efdal olduğunu yazarsanız çok kişiyi çok mutlu eder, inşallah çokda dua alırsınız.aynı gün tüm esmayı zikir etmek çok zaman alacaktır.

  48. bence buraya biraz daha şey koyulsa yani vidio daha süper olur ama bölede güzel

    • ben ALLAHIN 99 adını hepsini söyledim inşalah ALLAH bizi cenetül furdeus sa göndersin bütün insalaları yarabi sen rahim ve rahmansın

      • allah dualarınızı kabul etsin allahın isimleri esmaül hüsna sabah namazında sesli olarak okursanız çok makbuldür

Yorum bırakın